Bir hikaye...


Bir minik yalnız çocuktum, dudağımı bükmüş dokunsalar ağlayacak şekilde otururken yanıma geldin. Şefkat dolu bakışlarla tatlı tatlı süzdün beni sonra dayanamayıp iyice yaklaşıp o narin ellerini kafama götürüp uzun saçlarıma dokundun.

Ne oldu sana neden böyle üzgün üzgün oturuyorsun bakalım diye sordun, beni incitmemeye çalışarak. Ben sesindeki tatlılıktan çok etkilendim. Sonra kafamı yukarı kaldırıp o tatlı ve ay gibi güzel yüzünü gördüm, kalbim heyecanla titredi biran. Sonra konuşamayacağımı hissettim ve konuşmaya çalışıp saçmalamaktansa senin o güzel yüzüne bakmayı tercih ettim. Uzun uzun baktım özlemini duyduğum, hayallerimi süsleyen güzeller güzeline. Sonra elini yanağıma götürdün hafifçe okşayıp çeneme kadar devam ettirdin. Konuşsana güzel çocuk dedin bana. Sonra nasıl olduysa gözüm biranda yüzümün yansımasını gördüğüm bir cama takıldı ve bedenimin farklı biri olduğunu gördüm. Hissettiğim çocukluk hissi gerçekti ve ben bir çocuktum. Aslında gerçeği söylemek gerekirse yaşadıklarımı benim olmayan yüzümü görünce hatırladım.

O kaza! Seni benden beni senden alan o vahim kaza. Sana geliyordum hızlı hızlı, sonra nasıl olduysa bilmiyorum ve birden bir şey uçtu üzerime büyük bir şey. En son hissettiğim seni düşünerek kalbimin titremesiydi, seni bekleteceğim için duyduğum üzüntü ve en son gördüğüm gökyüzünde beliren senin yüzündü. Derken sert bir şekilde düştü kafam beton zeminin üstüne. Elimdeki gül savruldu ileri doğru, kokusu hafifçe geldi burnuma sen geldin zannettim ama çeviremedim kafamı kokunun geldiği tarafa. Gömleğimin içine, göğsümün kalbime yakın tarafına koyduğum sarı saman zarfın içindeki, kalbimden geçenleri yazdığım mektup tam da kalbime batıyordu. O feci kazadan sonra hissettiğim tek acı buydu. Kafamdan kanlar akıyor, kollarım ve bacaklarım ve çarpmanın etkisiyle daha başka yerlerimde kırılmışken benim hissettiğim tek acı zarfın kalbime batışıydı. Çünkü kalbimden geçenlerdi onlar, gerçeklerdi; tıpkı benim orada kanlar içinde yatışım gibi.

Sonra bir ambulans sireni acı acı çalarak geldi, kalabalığı zorlanmadan geçtiler. Etraftakilerin konuşmalarını duyuyordum beni sedyeye koyarlarken; “yazık daha da gençmiş” diyordu ablanın biri, sonra amcanın bir tanesi “şu gül bu çocuktan düştü” diyordu. Genç bir çocuk yerdeki kanın bulaştığı kan kırmızısı gülü sağlık görevlisine uzattı ve elimin yanına koydular gülü. Sanki yanımdaydın beni hastaneye götürürlerken kokun geliyordu burnuma, koklamaya doyamadığım o güzel kokun. Sonra görevli abla gömleğimin önünü açtı, kana bulanmış sarı saman zarfı görünce şaşırdı, üstünde yazanı okudu. Ruhum!!! Kafasını iki yana salladı üzülerek; çünkü biliyordu hastaneye yetişmem bile zordu. Sonra birçok defa yürüyerek geçtiğimiz askeri hastanenin önündeki ışıklarda tamda hastaneye girecekken hiçbir şey hissedemez oldum. Hastaneye girdiğimde çok uğraşmışlar benim için ama olmamış döndürememişler beni sana. Sonra aynı anda hastanede olan küçük bir çocuk için gerekli olan kalbi benden almayı düşünmüşler.

Senin için atan kalbim 9 yaşındaki bir çocuğu hayata bağlayacakmış. Sonunda bağladı da işte. Bu dudağını bükerek üzgün üzgün oturan çocuk o çocuk. Hala çok güzelsin hala çok tatlısın ve benim kalbim küçük bir çocukta bile olsa hala senin için atmaya devam ediyor. SENİ ÇOK SEVİYORUM RUHUM…