28 Ağustos 2008 Tarihli ve 26981 Sayılı Resmî Gazete'de yayımlananan ve birçok değişikliği içinde barındıran Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ile Genel Sağlık Sigortası İşlemleri Yönetmeliği'ne meslek camiası konu başlıklarını incelediğinde ilk olarak tepki ile yaklaştı. Angaryayı artırdığı düşünülen yeni düzenlemeler gerçektende bu iş yoğunluğunda can sıkıcı uygulamalar getirmekte. Ben sadece konu başlıklarının değil, bu yönetmeliklerin iyi incelendiğinde muhasebecileri zorlayacak ve kızdıracak başka değişiklikleri de içerisinde barındırdığını düşünüyorum. Sonuç olarak hem yayımlanan son kanunlar hem de yayımlanan bu yönetmelikler çok iyi incelenmeli. Aksi takdirde gözümüzden kaçan bir konunun bizlere geri dönüşü hiç de hoş olmayacaktır.

İlgili yönetmelikler;



Soru: Muhasebe bürosunda çalışan biri, mali müşavirlik ruhsatını alarak büro açıyor. Ancak halen eski çalıştığı yerde sigortası devam ediyor. Önceki çalıştığı yerden çıkış yapıp Bağ-Kur’a geçmeden, kendi bürosu için alacağı SSK işyeri sicil numarasına kendi SSK girişini yapabilir mi? e...c.../İstanbul

Cevap: İşverenlik ve sigortalılık vasıflarının aynı kişide birleşmesinin (bir kişinin hem işveren hem işçi olmasının) mümkün olmaması nedeniyle, kendi işyerinizde hizmet akdine tabi çalışmanız yasal olarak mümkün değil.

Diğer yandan 3568 sayılı SM, SMMM ve YMM Kanun’un 45. maddesine göre, “Serbest muhasebeciler, serbest muhasebeci mali müşavirler bu unvanlarla, yeminli mali müşavirler ise bu unvan ve tasdik yetkisiyle; 2. maddede yazılı işlerin yürütülmesi amacıyla gerçek ve tüzel kişilere tabi ve onların işyerlerine bağlı olarak hizmet akdi ile çalışamazlar..”. Buna göre, eski işyerinde de sigortalı olarak mesleğinizi sürdüremezsiniz.

Sonuç olarak, kendi adına bağımsız çalışmak üzere büro sahibi ve vergi mükellefi olarak kendi işyerinizde SSK sigortalısı olamayacağınızdan, Bağ-Kur sigortalısı olmanız gerekiyor.


YTL'den Yeni ibaresi kalkıyor

Merkez Bankası Başkanı Durmuş, 1 Ocak'tan itibaren YTL'den Yeni ibaresinin kalkıacağını açıkladı. Bu tarihten itibaren sözleşmeler TL üzerinden yapılacak.

2005 yılında Yeni Türk Lirası ile tanışan Türkiye, 1 Ocak 2009'dan itibaren yeniden Türk Lirası'na dönüyor.
Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, YTL'den TL'ye geçiş kampanyası hakkında açıklama yapıyor. Yılmaz'ın basın toplantısından önemli başlıklar:

- 1 Ocak 2005'te tarihi bir reformla paradan 6 sıfır attık ve Yeni Türk Lirası'na geçtik.
- Şimdi ikinci aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Bu aşamada Yeni ibaresini kaldırıyor ve paramızın geleneksel adına, yani Türk Lirasına geçiyoruz.

- Yeni paralar 1 Ocak 2009'dan itibaren aramızda olacak.
- 1 yıl boyunca YTL ve TL birlikte tedavülde kalacak.

-1 Ocak 2009'dan itibaren tüm hesaplar TL'ye dönüştürülecek
- 1 Ocak 2009'dan itibaren fatura, gider pusulası, bordro gibi belgeler tl olarak düzenlenecek.

2009 yılı boyunca tüm bankalar YTL'yi TL ile değiştirecek. 10 yıl boyunca Zıraat Bankası ve Merkez Bankası YTL'-TL dünüşümünü yapacak.

1 Ocak 2009 tarihinden itibaren sözleşmeler TL üzerinden yapılacak.

YTL olarak yazılmış tüm çek ve senetler TL olarak geçerli olacak.

2008 yılı kazançlarından yapılacak vergi ödemeleri TL olacak.

1 Ocak 2009'dan itibaren tüm etiketler TL ve kuruş olacak.

HALK DEĞİŞİMDEN HABERSİZ

Durmuş, halkın yüzde 65.8'inin TL'ye geçileceğini bilmediğini belirterek, "Halkın yüzde 31'i TL'ye gecileceğinden haberdar" dedi.

- TL'ye geçişin kapsamlı tanıtımı Ekim ayında yapılacak.


22 Ağustos 2008 Cuma Tarih ve 26975 Sayılı Resmî Gazete'de Yayımlanmıştır.

Hazine Müsteşarlığından:

YENİ TÜRK LİRASI VE YENİ KURUŞTA YER ALAN YENİ İBARELERİNİN KALDIRILMASINA VE UYGULAMA ESASLARINA İLİŞKİN TEBLİĞ


5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanunun geçici 1 inci maddesi ve 1264 sayılı Madeni Ufaklık ve Hatıra Para Bastırılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesi hükümleri uyarınca, halen tedavülde olan 1 YTL ile 50, 25, 10, 5 ve 1 Ykr madeni paralar 31/12/2009 tarihinde tedavülden kaldırılacaktır.

Bu kapsamda;

MADDE 1 – (1) 1264 sayılı Madeni Ufaklık ve Hatıra Para Bastırılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesi ile 5/5/2007 tarih ve 26513 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2007/11963 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca, 1 TL ile 50, 25, 10, 5 ve 1 Krş madeni paralar 1/1/2009 tarihinde tedavüle çıkarılacaktır.

MADDE 2 – (1) Halen tedavülde olan 1 YTL ile 50, 25, 10, 5 ve 1 Ykr madeni paralar, tedavüle çıkarılacak yeni madeni paralarla, 1/1/2009-31/12/2009 tarihleri arasında, birlikte tedavülde olacaktır.

MADDE 3 – (1) 1/1/2010-31/12/2010 tarihleri arasında YTL ve Ykr madeni paralar Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve T.C. Ziraat Bankası şubelerince kabul edilecek ve değiştirilecektir.

MADDE4 – (1) Bu Tebliğ 1/1/2009 tarihinde yürürlüğe girer.

MADDE 5 – (1) Bu Tebliğ hükümlerini Hazine Müsteşarlığı’nın bağlı bulunduğu Bakan yürütür.


22 Ağustos 2008 Cuma Tarih ve 26975 Sayılı Resmî Gazete'de Yayımlanmıştır.

VERGİ USUL KANUNU GENEL TEBLİĞİ(SIRA NO: 386)


Elektronik ortamda beyanname gönderme ile ilgili usul ve esaslar 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde1 belirlenmiştir. Söz konusu Tebliğde, elektronik ortamda beyanname göndermek için kullanıcı kodu, parola ve şifre almak isteyenlerin Elektronik Beyanname Gönderme Talep Formu ve Taahhütnamesini, elektronik beyanname göndermek için aracılık yetkisi almak isteyenlerin ise Elektronik Beyanname Gönderme Aracılık Yetkisi Talep Formu ve Taahhütnamesini doldurarak bağlı bulundukları vergi dairesine müracaat etmesi yönünde düzenleme yapılmıştır.

Diğer taraftan, 346 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği2 ile bazı beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesi zorunluluğu getirilmiş olup, elektronik ortamda gönderilme zorunluluğu getirilen beyannamelerin 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirlenen usul ve esaslar doğrultusunda gönderileceği belirtilmiştir.

Ancak, 346 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin taahhütname verilmesi zorunluluğuna ilişkin kuralları Danıştay 7. Dairesinin 13/11/2007 tarih ve 2005/1204 Esas No.lu ve 2007/4633 Karar No.lu kararı ile iptal edilmiştir.

Bu çerçevede, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun3 mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının 5228 sayılı Kanunun4 8 inci maddesiyle değişen (4) numaralı bendinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden, 340 ve 346 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde aşağıda belirtilen değişiklikler yapılmış olup, 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğine aşağıdaki paragraf ve bentler eklenmiştir.

I - 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde Yapılan Değişiklikler ile Tebliğe Eklenen Paragraf ve Bentler

1."IV-Beyannamelerini Kendileri Gönderebilecek Mükellefler" başlıklı bölümünün ikinci fıkrasındaki "bu Tebliğin ekinde (Ek:1) yer alan "Elektronik Beyanname Gönderme Talep Formu ve Taahhütnamesi"" ifadesi "bu Tebliğin ekinde (Ek:1) yer alan "Elektronik Beyanname Gönderme Talep Formu"" şeklinde değiştirilmiştir.

2. "V - Aracılık Yetkisi Verilen Gerçek ve Tüzel Kişiler" başlıklı bölümünün ikinci fıkrasındaki "bu Tebliğin ekinde (Ek:2) yer alan, "Elektronik Beyanname Gönderme Aracılık Yetkisi Talep Formu ve Taahhütnamesi"" ifadesi "bu Tebliğin ekinde (Ek:2) yer alan "Elektronik Beyanname Gönderme Aracılık Yetkisi Talep Formu"" şeklinde değiştirilmiştir.

3. 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ekinde yer alan (EK:1) ve (EK:2) bu Tebliğ ekindeki şekilde değiştirilmiştir.

4. "VII - Beyannamelerin İmzalanması ve Diğer Hususlar" başlıklı bölümünün 1 inci bendinin sonuna aşağıdaki paragraf eklenmiştir.

"Söz konusu kişiler bildirim anına kadar yapılan işlemlerden ve taraflarına verilen kullanıcı kodu, parola ve şifrenin kullanımından sorumlu olacaklardır."

5."VII- Beyannamelerin İmzalanması ve Diğer Hususlar" başlıklı bölümüne 4 üncü bentten sonra gelmek üzere 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11 inci bentler eklenmiştir.

"5 - Elektronik beyanname gönderme aracılık yetkisi verilmiş Serbest Muhasebeci, Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli Mali Müşavirler, mükelleflerle aralarında düzenlemiş oldukları hizmet sözleşmeleri gereğince, mükelleflerin beyannamelerinde yer alan bilgilerin defter kayıtlarına ve bu kayıtların dayanağını teşkil eden belgelere uygun olmamasından dolayı ortaya çıkacak vergi ziyaı ve buna bağlı olarak salınacak vergi, kesilecek ceza ve hesaplanacak faizlerin ödenmesinden mükelleflerle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.

Sadece aracılık hizmeti alan mükellefler veya kanuni temsilcileri, beyannameye yansıması gereken her türlü bilgiyi aracılık hizmeti veren gerçek ve tüzel kişilere, tam ve doğru olarak sunmakla yükümlüdürler. Aracılık hizmeti veren gerçek ve tüzel kişiler de verilen bu bilgiler doğrultusunda elektronik beyanname formatına uygun olarak beyannameleri düzenlemek zorundadırlar. Bu bilgilerin elektronik ortamda gönderilerek onaylanan beyannameye doğru yansıtılmaması halinde, ortaya çıkacak vergi ziyaı ve buna bağlı olarak salınacak vergi, kesilecek ceza ve hesaplanacak faizlerin ödenmesinden mükelleflerle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludurlar.

6 - Kullanıcı kodu, parola ve şifrenin aracılık yetkisi talep eden tüzel kişiliğin yetki verdiği kişiye teslimi aracılık yetkisi talep eden tüzel kişiliğe teslim hükmünde sayılır.

Aracılık yetkisi verilmiş olan tüzel kişiliğin, yetki verdiği kişinin bu yetkilerini iptal etmesi halinde durumu derhal ilgili vergi dairesine yazılı olarak bildirmesi gerekmektedir. Bu bildirimin ilgili vergi dairesi kayıtlarına girdiği ana kadar yapılan işlemlerden doğacak hukuki ve mali sorumluluk aracılık yetkisi verilmiş olan tüzel kişiliğe ait olacaktır.

Söz konusu yetkinin sona erdirildiğine dair ilgili vergi dairesine yazılı bildirim yapılmadığı takdirde yetki verilen kişinin, aracılık yetkisi verilmiş olan tüzel kişiliği temsil yetkisinin devam ettiği kabul edilecektir.

7 - Elektronik ortamda yapılan işlemlerin tespit ve tevsikinde, Gelir İdaresi Başkanlığı/vergi dairesi kayıtları esas alınacaktır.

8 - Beyannamelerini kendileri gönderebilecek mükellefler ile aracılık yetkisi verilmiş gerçek ve tüzel kişiler kendilerine verilen kullanıcı kodu, parola ve şifrenin kullanımından sorumludurlar.

Bu nedenle kullanıcı kodu, parola ve şifrelerini; başka amaçlarla kullanamazlar, herhangi bir üçüncü kişiye açıklayamazlar ve kullanımına izin veremezler, işyerinin satışı, transferi ve işi bırakmada üçüncü kişilere devredemezler, kiralayamazlar ve satamazlar.

9 - Elektronik ortamda beyanname göndermek üzere kendisine kullanıcı kodu, parola ve şifre verilen mükellefler ile aracılık yetkisi verilen gerçek ve tüzel kişilerin, beyannamelerin elektronik ortamda gönderilmesi ile ilgili kanuni düzenlemelerde yer alan usul ve esasların tümüne uyması gerekmektedir.

10 - Elektronik ortamda gönderilme zorunluluğu getirilen beyannameler için belirlenen usul ve esaslar, elektronik ortamda gönderilme zorunluluğu getirilen bildirimler için de geçerlidir.

11 - Gelir İdaresi Başkanlığı/Vergi dairesi elektronik ortamda beyanname gönderme aracılık yetkisi verdiği gerçek ve tüzel kişilerin aracılık yetkisini kaldırmaya yetkilidir. Aracılık yetkisi kaldırılan gerçek ve tüzel kişilere durum taahhütlü bir yazı ile bildirilir."

II - 346 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde Yapılan Değişiklik

"4. Aracılık Yetkisi Verilen Kişilerin Bağlı Oldukları Vergi Dairesinin Tam Otomasyonlu Olmaması" başlıklı bölümünün ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Tam otomasyonlu olmayan vergi dairelerinin mükellefi olan ve aracılık yetkisi almak isteyen meslek mensupları bağlı bulundukları vergi dairelerine 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ekinde (Ek:2) yer alan talep formunu verecekler; vergi dairesi, talep formunun bir örneğini Gelir İdaresi Başkanlığının (0.312.342 22 59) numaralı faksına derhal gönderecektir. Talep formunu faks ortamında alan Gelir İdaresi Başkanlığı; kullanıcı kodu, parola ve şifreyi ihtiva eden kapalı zarfı, aracılık yetkisi talep eden meslek mensubuna iletilmek üzere, meslek mensubunun bağlı olduğu vergi dairesine iletecektir. Vergi dairesi zarfı, 340 Sıra No.lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde yer alan esaslar doğrultusunda meslek mensubuna teslim edecektir. Bu meslek mensupları, tam otomasyonlu vergi dairelerine bağlı mükelleflerin beyannamelerini elektronik ortamda gönderebileceklerdir."

Tebliğ olunur.

——————————

1 30/9/2004 tarih ve 25599 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

2 3/3/2005 tarih ve 25744 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

3 10/1/1961 tarih ve 10703 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

4 31/7/2004 tarih ve 25539 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.

Ekleri için tıklayınız





KAYIT DIŞINA E-FATURA DARBESİ

Maliye e-fatura atağına kalkıyor

Kağıt fatura dönemi sona eriyor. Maliye, naylon faturayla mücadele ve ekonominin kayda alınması amacıyla elektronik faturayı yaygınlaştıracak şirket kurulmasına destek olacak..

Maliye Bakanlığı, kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında yeni bir önlem daha alıyor. Para hareketlerinin bankacılık sistemi üzerinden geçmesi için bir dizi karar alan Maliye, şimdi de mal hareketlerini izleleyecek. Naylon faturayı büyük ölçüde ortadan kaldırması beklenen sistem, "elektronik fatura"nın yaygınlaştırılmasını içeriyor.


KÂĞIT FATURA KALKIYOR

Maliye kurmayları, TOBB, Bankalar Birliği ve Katılım Bankaları Birliği'nin ortaklığı ile Elektronik Fatura Yönetim Şirketi kurulmasına ön ayak olacak. Özel sektör ağırlıklı şirketin yönetiminde, maliye temsilcisi de bulunacak. Elektronik Fatura Yönetim Şirketi, kâğıt faturayı ortadan kaldıracak.

Mal satan firma ile mal alan firmanın karşılıklı bilgileri, elektronik ortamda aktarılarak kayda alınacak. Sistem, Borsa'da hisse senedi alış satışlarını kayda alan Merkezi Kayıt Kuruluşu benzeri bir işleyişe kavuşturulacak. Şirketin kayıtları sayesinde, alış ve satışlar dijital olarak izlendiği gibi, mal hareketini gerçekleştiren TIR ve kamyonlar ile diğer taşıtlara GPRS sistemi de takılacak.

Böylece, mal hareketinin yönü belirlenebilecek. Ayrıca fatura bilgileri ile banka kayıtları arasında karşılıklı kontrol yapılarak, ekonomik aktivitenin seyri analiz edilebilecek. Elektronik fatura modelinin, Turkcell, Avea, Vodafone, TTnet ve Türk Telekom'da test amaçlı uygulandığı belirlendi. Şirketleşme sürecinde TOBB yönetimi aktif rol aldı.

Rotahaber
15.08.2008


Geçen haftaki yazımda, özellikle bir çok işveren tarafından merakla beklenen istihdam paketine ilişkin SGK uygulamasını açıklamıştım. Özellikle, ilave istihdam ve özürlü istihdamına ilişkin yasal düzenlemelerin yürürlüğe girdiği göz önüne alındığında işverenler, mali müşavirler, şirket yöneticileri ile insan kaynakları bölümlerinde çalışanların uygulamayı anlamakta zorlandıkları görülmektedir.

Özürlü işçilerin durumu belirsiz

Sosyal Güvenlik Kurumu'nun da bu yöndeki beklentileri karşılamaktan uzak olduğunu görüyoruz. İlave istihdamı teşvikle ilgili düzenlemelerin açıklandığı 2008/73 sayılı genelge ile yapılan açıklamalar yetersiz olduğu gibi, özellikle özürlü istihdamında ne şekilde işlem yapılacağını açıklamıyor. Özürlü işçilerin kontenjan dahilinde çalıştırılmış olması halinde asgari ücret üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamı Hazine'ce karşılanacak. Yine, kontenjan fazlası özürlü çalıştıran, yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran işverenlerin bu şekilde çalıştırdıkları her bir özürlü için prime esas kazanç alt sınırı üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin yüzde 50'si Hazine'ce karşılanacak. 4447 sayılı kanun türü seçildiğinde hangi özürlü işçinin işveren payının tamamı, hangi işçinin de işveren hisselerinin yüzde 50'si kapsamında olduğu nasıl anlaşılacak, özürlü istihdamına yönelik prim teşvikinden nasıl yararlanılacak? Bunu anlamak ve uygulamak hakikaten zor.

Yıllık izinlerle ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de teşvikten yararlanılmalıdır

Genelgede, fiilen çalışılmamış sürelere ilişkin ödenen ücretlerden dolayı söz konusu teşvikten yararlanılması mümkün bulunmadığı belirtiliyor. Buna göre; yıllık ücretli izin ve istirahat gibi sürelerde çalışmadığı için, işverenler bu günlerde istihdamı teşvikten yararlanamayacak. Ancak ne hikmetse yine fiilen çalışılmadığı halde sigortalıların hak kazandıkları hafta tatili için ödenen ücretler de, fiilen çalışılmış süreler gibi dikkate alınacak.

Peki, ulusal bayram ve genel tatil günleri için istihdamı teşvikten yararlanılabilecek mi, belli değil. Hemen belirtmeliyim ki, hem yıllık ücretli izin, hem hafta tatili ve hem de ulusal bayram ve genel tatil günlerinde işçi çalışmaz ve ücretini tam alır.

Yani, hafta tatilinde ilave istihdamla ilgili teşvikten yararlanan işçinin hem yıllık izinde hem de ulusal bayram ve genel tatil günlerinde de yararlanması gerekir.

Kapsama giren sigortalıların fiilen çalıştıkları sürelerine ilişkin düzenlenecek aylık prim ve hizmet belgeleri, 4447 sayılı kanun türü seçilmek suretiyle, fiilen çalışmamakla birlikte ücret aldıkları sürelerine ilişkin aylık prim ve hizmet belgeleri ise kanun türü seçilmeksizin kuruma gönderileceği, dolayısıyla, kapsama giren sigortalılar için gerek 4447 sayılı kanun türü seçilmek suretiyle düzenlenecek, gerekse kanun türü seçilmeksizin düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgelerinde, eksik gün nedeninin işaretlenmesi gerektiğinden, bu nitelikteki sigortalılar için eksik gün nedeni olarak "diğer nedenler" seçeneği işaretleneceği ve bu prim belgeleri ile ilgili olarak kuruma verilecek olan "Ek-8 Sigortalıların Eksik Gün Bildirim Formları" ekine, sigortalıların bildirildiği diğer prim belgesinin sureti ekleneceği öngörülmüş. Belge süresinde verilmediğinde de idari para cezası mı uygulanacak? Bu yasa hükmüne aykıdır ve mutlaka değiştirilmelidir.

Alt işverenler yönünden yapılacak işlemler

Yine, işveren hissesi sigorta prim teşvikinden ortalama sigortalı sayısına ilave olarak yeni işe alınan ve maddede öngörülen nitelikteki sahip sigortalılardan; hangi alt işverenin, kaç sigortalıdan dolayı yararlanacağı hususu asıl işveren tarafından değerlendirileceği belirtilmiş. Ancak, bu durumda alt işverenler arasında sorunlar yaşanacağı gibi, yararlanma imkanı olmasına rağmen yararlandırılmayan alt işverenlere haksızlık olacaktır.

506 sayılı kanun uyarınca yapılan kontrol ve denetimler sonucunda çalıştırdığı sigortalıları kuruma bildirmediği veya prim ödeme gün sayısının eksik bildirdiği tespit edilen işyerleri hakkında, işveren hissesi sigorta primi teşviki bir yıl süreyle uygulanmayacaktır. Yani, aynı işverenin aynı veya farklı ünite sınırları içinde birden fazla işyeri dosyasının mevcut olması halinde ise, kuruma bildirilmemiş sigortalılar hangi işyerinde çalışmış ise, bu işyeri teşvik uygulamasından bir yıl süreyle yararlandırılmayacaktır.

Alt işverenlerin prim borcu vs. olması halinde asıl işveren ve diğer alt işverenlerin teşvikten yararlanmasında sorun yaşanıp yaşanmayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır.

Teşvikten yararlanacak işverenler nasıl başvuracak?

4447 sayılı kanunun geçici 7 nci maddesinde öngörülen ilave istihdamda işveren hissesi sigorta prim teşvikinden faydalanılabilmesi için, işverenlerin, anılan maddede öngörülen niteliklere sahip sigortalıların işe alındığına ve işyeri yönünden gerekli şartların taşındığına ilişkin dilekçe ile işyerinin bağlı bulunduğu Sosyal Güvenlik İl/ Devredilen SSK Sigorta Müdürlüğü'ne müracaat etmeleri gerekmektedir.

Yapılan yazılı müracaatlar üzerine, kapsama giren sigortalılara ilişkin aylık prim ve hizmet belgelerinin, 4447 sayılı kanun çeşidi seçilmek suretiyle gönderilebilmesi amacıyla sistem üzerinde gerekli kodlamanın yapılması için dilekçe, supervizöre intikal ettirilecektir. Supervizör tarafından sistem üzerinde gerekli kodlama yapıldıktan sonra, dilekçe, işyeri dosyasında muhafaza edilmek üzere sigorta primleri servisine gönderilecektir.

Resul KURT / İŞ HUKUKU VE SOSYAL GÜVENLİK
15.08.2008


Gittiğim her yerde yeni işyeri açacak kişilerin, "Şirket kurup Kurumlar Vergisi mükellefi mi yoksa Gelir Vergisi mükellefi mi olayım, hangisi daha avantajlı?" sorularıyla karşılaşıyorum.

Önceki yıllarda, hayat standardı esası geçerli olduğu için kolaylıkla Kurumlar Vergisi mükellefi olunmasını tavsiye ediyorduk. Çünkü hayat standardı esasına göre Gelir Vergisi mükellefleri ticari faaliyetten zarar etseler dahi belirli tarifeler üzerinden vergi ödemek durumundaydılar. Hatta araba sahibi olma, yurtdışına çıkma gibi durumlarda bu tarife daha da yükseliyordu. Şimdi ise hayat standardı uygulanmıyor. Vergi mevzuatı haksızlığa mahal vermemek maksadıyla birbirine paralel düzenlemelere sahip. Bu yüzden ikilem içerisinde kalanlara tavsiyem kendi şartlarına göre değerlendirme yapıp, kararlarını öyle vermeleri yönünde olacak.

Bilindiği üzere Kurumlar Vergisi Kanunu yenilenirken oran yüzde 20'ye indirildi. Sabit olan bu oran, matrah ne olursa olsun aynı miktarda uygulanacak. Bu vergi oranı indirimine paralel olarak Gelir Vergisi oranları da aşağı çekildi ve yüzde 15'ten başlayarak kademeli şekilde artan oranlı bir tarife uygulanması yönüne gidildi. (Oranlar için tıklayınız) Nihayet matrahın 44 bin 700 yeni lirayı da aşması halinde bu tutarı aşan kısma, yüzde 35 oranında vergi hesaplanacak. Bu rakam ve oranlar topluca değerlendirildiğinde vergi oranları açısından Kurumlar Vergisi avantajlı hale gelmektedir.

Tabii bu değerlendirmeyi yaparken sadece beyan edilen matrahı değil, geçirilmesi muhtemel bir incelemede çıkacak ilave gelir farkını da düşünmek gerekiyor. Gelir Vergisi mükellefi incelenmeye alındığında bulunacak ilave gelir (matrah) farkları dilim atlanmaya sebep olabilir. Bu da yüzde 35 oranda bir nispetle vergilenme sonucunu doğurabilir. Oysa şirketlerde böyle bir durum söz konusu değil. İlave ne kadar gelir farkı beyana eklenirse eklensin yine yüzde 20 üzerinden vergi hesaplanır. Sözgelimi 43 bin yeni lira gelir beyan eden bir şahsın gelir beyanına inceleme sonucunda ek gelir ilave edilince ödeyeceği vergi artacak. İlave vergiye tekabül eden aynı rakam, şirketler için ise sınırlı kalacaktır.

Diğer yandan; Kurumlar Vergisi de gerçek kişilerin gelirlerinin bir ön vergilenmesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü şirketler elde ettikleri kazancı ortaklarına dağıtmaları halinde yüzde 15 oranında vergi kesintisi yapmak zorundalar. Bu durumda şirketlerden kâr payı olarak gelir elde edenlerin ödeyeceği vergi yükü yüzde 30'ları geçiyor. Ama şu da var ki Türkiye'de şirketler yıllarca kâr dağıtımı yapmıyor; dolayısıyla kesinti yoluyla ek bir vergi yükü ile karşı karşıya kalıyorlar. Başka bir ifadeyle sadece Kurumlar Vergisi ödemekle iktifa ediyorlar.

Ahmet YAVUZ


Sabah 06:00'da gördüğüm bir rüyanın etkisiyle yatağımdan fırlayarak uyandım. SMMM Yeterlilik sınav sonuçlarını çok fazla kafama takmamama rağmen demek ki bilinçaltıma öyle bir yerleştirmişim ki sınav sonuçlarının ne olacağı ile ilgili düşüncelerimi, sınav sonuçlarının açıklanmasına uzun bir zaman olmasına rağmen şimdiden rüyalarıma girmeye başladı. Size rüyamı anlatayım. Gerçekte rüyalar, rüya görürken bize çok uzun bir zaman alıyormuş gibi gelse de aslında gerçek zamana vurulduğunda geçen bu süre çok ama çok hızlı olurmuş. Sabah gördüğüm rüya ise sanki gerçek zamanda yaşanıyormuşçasına çok hızlı geçti. Tüm derslerin sonuçlarını rüyamda göremesem de; iki dersten 90 üzerinde not aldığımı, bir dersten yetmişli not olduğunu, bir tane altmış ve bir tane de elli gördüm. Ama benim yataktan fırlamama sebep olan vergi hukuku dersinden aldığımı gördüğüm 28 notu oldu. Evet rüyamda vergiden 28 almıştım. Ama kardeşim nasıl olur. Tamam vergiden geçemeyebilirim bu zaten sürpriz olmaz ama 28 alamam buna eminim en azından bir 40 almam lazımdı. İşte beni yataktan fırlatan rüyamda vergiden aldığımı gördüğüm 28 notu olmuştu. Daha sonra uyumama engel olan şey ise rüyamda gördüğüm iki dersten almış olduğum 90'lar oldu. Verginin verdiği bir anlık korkunun ardından, iki adet doksanın yüzümde ve içimde oluşturduğu hoşluk benim anlamsız bir sevinç içerisinde olmamı sağladı. Anlamsız diyorum çünkü rüya bu kardeşim, ne de olsa tersine çıkarmış. Ya şimdi vergiden geçip de iki dersten çuvallarsak ne olacak. Neyse hem vergiden 28 aldığımı görmemin etkisi hem de iki dersten 90 aldığımı görüp için için sadece tek dersten kaldığımı düşünmenin verdiği huzurla; işe gitmek için hazırlanana kadar, boş yere vakit kaybetmemek için şu sıralar okumakta olduğum Stendhal'ın Kırmızı ve Siyah isimli romanını okumaya başladım. 1800’lü yılların başında çok akıllı bir gencin başından geçen olayları o günkü Fransa içinde anlatan bir roman. 600 sayfa olduğu için acaba okuyabilir miyim diye korku duyarken, okumaya başladığımda bu korkum bitti ve bulduğum her fırsatta acaba ne olacak diye ısrarla okumaya çalıştığım bir kitap oldu benim için. İşte sabahın köründe de madem uyuyamıyorum diyerek hemen elime bu kitabı aldım ve okumaya başladım. Romanda yazarın anlattığı karakteri bir an kendime benzettim. Bir şeyleri öğrenme isteği ve bunu gerçekten istemeyip tam anlamıyla öğrenen bir karakterdi anlatılan. Fakat gel gelelim ki, zorlu dünya da yalnızdı. Üstün zekası ve saflığı onu insanların gözünde tanıdıkça yüceleştiriyordu. Bu karakter yükselme amacıyla yanıp tutuşurken kimi zaman ikiyüzlülüğe varan içten pazarlıklı halini de saklamakta zorlanıyordu. Hayatımda hiçbir zaman ikiyüzlü olmadığım gibi içten pazarlıklı da hiç olmadım ben. Hatta bunun içindir belki de içinde bulunduğum şartları bunun için değiştirmekte zorlanıyorum. Bazen diyorum biraz ikiyüzlü olup içten pazarlıklı bir insan olsaydım şimdi her şey daha iyi olabilirdi. Bunu hala söylüyorum, belki de bu dünyada insanlara hak ettiklerini vermenin en güzel yolu böyle davranabilmekten geçiyordur. Bunu düşünüp değerlendireceğim, ayrıca bunu tam olarak değerlendirebilmem için romanın sonunda karakterimizin başına gelenleri de bir görmem gerekecek :))

Sabahın erken saatlerinde beni uykudan uyandıran ve tüm bunları düşünmeme neden olan rüyam, sanırım bu sınavın psikolojim üzerindeki etkisini gösteriyor. Her ne kadar iyi olduğumu düşünsem de, dışardan bakanlar bir sorunum olduğunu anlamasalar da, içten içe bazı şeylerin kaynamaya başladığı yavaş yavaş kendini belli etmeye başladı. Sınav sonucu açıklanana kadar bakalım sadece rüyalarımda mı sınav stresini yaşıyor olacağım yoksa dışardan halimi görenlerde yaşadığım stresi anlayabilecekler mi? Ben kendimi hiç kasmadığımı ve sınav sonuçlarını düşünmediğimi ve olası kötü sonuçların beni fazla etkileyemeyeceğini biliyorum. Biliyorum ama bu rüya açıkçası iç sesime kulak vermem gerektiğini hatırlattı bana. Kulak verdim tık yok. Hala kendimi kasmıyorum. İnşallah sonuçlar açıklanana kadar bir daha sınavlarla ilgili rüyalar görmem. Çünkü rüya görmeye devam edersem kendimi kasmaya başlarım, o yüzden görmemem benim için hayırlı olur. Yada görürsem de inşallah rüyanın konusu derslerin hepsinden geçtiğimi gösteren içerikli olur.



Kamuoyunda istihdam paketi olarak bilinen 5763 sayılı kanunla, istihdamı teşvikle ilgili çok önemli hükümler getirilmişti. İstihdam teşviki esasen üç başlıkta ele alınabilir.

Birinci teşvik, 01.07.2008 tarihinden önceki bir yıllık dönemde işyerine ait aylık prim ve hizmet belgelerinde bildirilen ortalama sigortalı sayısına ilave olarak, 01.07.2009 tarihine kadar yeni işe alınan 18 yaşından büyük kadınlar ile 18-29 yaş arasındaki erkek işçilere ait SSK primlerinin 5 yıl boyunca İşsizlik Sigortası Fonu'ndan karşılanması.

İkinci teşvik, özürlü sigortalıların, asgari ücret üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin tamamının kontenjan fazlası özürlü çalıştıran veya yükümlü olmadıkları halde özürlü çalıştıran işverenlerin de çalıştırdıkları her bir özürlü için asgari ücret üzerinden hesaplanan sigorta primine ait işveren hisselerinin yüzde ellisi Hazine'ce karşılanması.

Üçüncü teşvik ise, 01/10/2008 tarihinden geçerli olmak üzere; 5510 sayılı kanunun 4/(a) bendi kapsamındaki sigortalıları çalıştıran özel sektör işverenlerinin, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primlerinden, işveren hissesinin beş puanlık kısmına isabet eden tutarın Hazine'ce karşılanması.

5797 sayılı Sosyal Sigortalar Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'la yapılan değişiklik sonrasında bankalar, sigorta ve reasürans şirketleri, ticaret odaları, sanayi odaları, borsalar veya bunların teşkil ettiği birlikler personelinin emekli sandıkları da istihdam teşvikiyle ilgili yasa kapsamına alındı. 5797 sayılı yasa henüz sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmamıştır.

5763 sayılı kanunun geçici 20'nci maddesi ile getirilen 18-29 yaş aralığında olanlar erkek ve 18 yaşından büyük kadın sigortalılardan yeni işe alınanlara ilişkin işveren hissesi sigorta prim teşviki 1/7/2008 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. İşveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesi için, gerek işe yeni alınan sigortalılar yönünden, gerekse sözkonusu sigortalıların çalıştırıldığı işyerleri yönünden anılan maddede öngörülen şartların birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Dolayısıyla, maddede aranılan şartlardan bir veya birkaçının gerçekleşmemiş olması halinde sözkonusu teşvikten yararlanılması mümkün olamayacaktır.

18 yaşından büyük, 29 yaşından küçük olan erkek ve 18 yaşından büyük olan kadınlardan, 1/1/2008 ila 30/6/2008 dönemine ilişkin kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı bulunmayıp, 1/7/2008 ila 30/6/2009 tarihleri arasında işe alınan ve fiilen çalıştırılanlar girmektedir.

Buna göre, öngörülen işveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesi için, sigortalı yönünden;

1- İşe giriş tarihi itibariyle; erkek ise 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük, kadın ise 18 yaşından büyük olması,

2- 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına ilişkin düzenlenen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması, (İşveren hissesi sigorta prim teşvikinden yararlanılabilmesi için, işe alınan sigortalıların 2008/Ocak ila 2008/Haziran aylarına ilişkin kuruma verilen aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı olmaması) gerekmektedir,

3- 1/7/2008 (dahil) ila 30/6/2009 (dahil) tarihleri arasında işe alınması, (Dolayısıyla, 30/6/2008 veya önceki tarihlerde işe alınan sigortalılar ile 1/7/2009 veya sonraki tarihlerde işe alınan sigortalılardan dolayı sözkonusu teşvikten yararlanılması mümkün olamayacaktır.)

4- Fiilen çalışması,

Şartlarının tamamının birlikte gerçekleşmiş olması gerekmektedir.

1/7/2008 ila 30/6/2009 tarihleri arasında işe alınan, ancak çeşitli nedenlerle işten ayrılan sigortalıların, 30/6/2009 veya önceki bir tarihte aynı veya farklı bir işyerinde tekrar çalışmaya başlamaları halinde, maddede öngörülen şartların sağlanmış olup olmadığı hususu, en son işe giriş tarihi itibariyle, sigortalı ve işyeri şartları yönünden tekrar kontrol edilecektir.

1/7/2008 ila 30/6/2009 tarihleri arasında işe başlayan ve maddede öngörülen teşvikten yararlanılmakta olan sigortalıların, işten ayrılmalarının ardından, 1/7/2009 veya sonraki bir tarihte aynı veya farklı bir işyerinde tekrar çalışmaya başlamaları halinde, geçici 7'nci maddede aranılan diğer şartların sağlanmış olup olmadığına bakılmaksızın, işveren hissesi sigorta prim teşvikinden istifade edilmesi mümkün olamayacaktır.

Kapsama giren sigortalıların fiilen çalıştıkları sürelerine ilişkin düzenlenecek aylık prim ve hizmet belgeleri, 4447 sayılı kanun türü seçilmek suretiyle, fiilen çalışmamakla birlikte ücret aldıkları sürelerine ilişkin aylık prim ve hizmet belgeleri ise kanun türü seçilmeksizin kuruma gönderilecektir. Dolayısıyla, kapsama giren sigortalılar için gerek 4447 sayılı kanun türü seçilmek suretiyle düzenlenecek, gerekse kanun türü seçilmeksizin düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgelerinde, eksik gün nedeninin işaretlenmesi gerektiğinden, bu nitelikteki sigortalılar için eksik gün nedeni olarak "diğer nedenler" seçeneği işaretlenecek ve bu prim belgeleri ile ilgili olarak kuruma verilecek olan "Ek-8 Sigortalıların Eksik Gün Bildirim Formları" ekine, sigortalıların bildirildiği diğer prim belgesinin sureti eklenecektir.

Kapsama giren sigortalıların 28, 29 veya 31 gün çeken ayın tamamı için ücret almış olmaları ve söz konusu ayların bazı günlerinde fiili çalışmalarının bulunması, bazı günlerinde ise fiili çalışmalarının bulunmaması durumunda (yıllık ücretli izin, istirahat gibi), yukarıda belirtilen her iki belgede kayıtlı prim ödeme gün sayısının toplamının 30'un altında veya üstünde olması mümkün olmadığından, bu sigortalılar için;

- 4447 sayılı kanun türü seçilmek suretiyle düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı prim ödeme gün sayısı, fiilen çalışılan gün sayısı üzerinden,

- Kanun türü seçilmeksizin düzenlenecek olan aylık prim ve hizmet belgelerinde kayıtlı prim ödeme gün sayısı ise, 30 günden, fiilen çalışılan gün sayısı çıkartılmak suretiyle (30 gün,fiilen çalışılan gün sayısı) bulunan gün sayısı üzerinden,

Kuruma bildirilecektir.

Resul KURT
Dünya Gazetesi

.
6 Ağustos 2008 ÇARŞAMBA tarih ve 26959 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanmıştır.

Türkiye İş Kurumundan:

4904 SAYILI TÜRKİYE İŞ KURUMU KANUNUNUN 20 NCİ MADDESİNE VE 4857 SAYILI İŞ KANUNUNUN 108 İNCİ MADDESİNE İSTİNADEN UYGULANACAK İDARİ PARA CEZALARI HAKKINDA TEBLİĞ


Amaç ve kapsam

MADDE 1 – (1) Bu Tebliğin amacı, 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 20 nci maddesine ve 4857 sayılı İş Kanununun 108 inci maddesine istinaden uygulanacak idari para cezalarına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Dayanak

MADDE 2 – (1) Bu Tebliğ, 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 3, 17, 19, 20 ve 21 inci maddeleri ile 4857 sayılı İş Kanununun 90, 106 ve 108 inci maddelerine dayanılarak hazırlanmıştır.

İdari Para Cezaları

MADDE 3 – (1) Türkiye İş Kurumu tarafından;

a) Kurumdan izin alan özel istihdam bürolarından;

i) 4904 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasına aykırı olarak, yurtdışı iş ve işçi bulma faaliyetlerine ilişkin hizmet akitlerini Kuruma onaylatmayanlara aynı Kanunun 20 nci maddesinin (a) bendi gereği, her bir hizmet akdi için üçyüz Türk Lirası;

ii) 4904 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin son fıkrasına aykırı olarak, Kurum tarafından istenilen bilgi ve belgelerle, işgücü piyasasının izlenmesi için gerekli olan istatistiksel bilgileri talebin tebliği tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde Kuruma vermeyenlere aynı Kanunun 20 nci maddesinin (b) bendi gereği, altıyüz Türk Lirası,

iii) 4904 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin son fıkrasına aykırı olarak, Kurum müfettişlerince istenilen bilgi, belge, kayıt ve defterleri onbeş gün içerisinde ibraz etmeyenlere aynı Kanunun 20 nci maddesinin (c) bendi gereği bin ikiyüz Türk Lirası,

iv) 4904 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin birinci fıkrasına aykırı olarak, iş arayanlara ve açık işlere ilişkin bilgileri, iş ve işçi bulma faaliyeti dışında başka bir amaçla kullananlara aynı Kanunun 20 nci maddesinin (f) bendi gereği ikibin Türk Lirası,

v) 4904 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin ikinci fıkrasına aykırı olarak, 1/8/2008 tarihli ve 26954 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel İstihdam Büroları Yönetmeliğinde (Yönetmelik) öngörülenler dışında iş arayanlardan her ne ad altında olursa olsun menfaat temin edenlere aynı Kanunun 20 nci maddesinin (f) bendi gereği onbin Türk Lirası,

vi) 4904 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin üçüncü fıkrasına aykırı olarak Yönetmelikte öngörülenler dışında iş arayanlardan ücret alınmasına veya herhangi bir menfaat teminine yönelik sözlü ya da yazılı anlaşmalar, işgücünün sigortasız çalışması veya sendikaya üye olmaması ya da asgari ücretin altında ücret ödenmesi koşullarını taşıyan anlaşmalar, iş arayanın diğer özel istihdam bürolarından veya Kurumdan hizmet almalarını engelleyen anlaşmalar yapılması halinde bürolara aynı Kanunun 20 nci maddesinin (g) bendi maddesi gereği ikibin Türk Lirası,

idari para cezası uygulanacaktır.

b) Kurumdan izin almadan iş ve işçi bulmaya aracılık faaliyeti yapan gerçek ve tüzel kişilerden;

i) 4904 sayılı Kanunun 17 nci maddesinin birinci fıkrasına ve 4857 sayılı İş Kanununun 90 ıncı maddesine aykırı olarak, Kurumdan izin belgesi almadan iş ve işçi bulmaya aracılık faaliyetinin bir işyerinde veya 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanununda yazılı araçlarla ya da radyo, televizyon, video, İnternet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzer yayın araçlarından biri ile işleyenlere 4857 sayılı Kanunun 106 ncı maddesi ve 4904 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (h) bendi gereği on bin Türk Lirası idari para cezası; bu fiilin her bir tekrarında yirmibin Türk Lirası,

ii) İş arayanlardan ücret alan veya menfaat temin edenlere aynı 4904 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (d) bendi gereği on bin Türk Lirası idari para cezası uygulanacaktır. Ayrıca, Kuruma onaylatılmayan her bir yurtdışı hizmet akdi için üçyüz Türk Lirası,

idari para cezası uygulanacaktır.

c) Kurum izni olmaksızın yurtdışına işçi götürme faaliyetinde bulunan firmalardan;

i) 4904 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (d) bendine aykırı olarak, Kurum izni olmaksızın kendi iş ve faaliyetlerinde çalıştıracakları işçileri yurtdışına götürenlere aynı Kanunun 20 nci maddesinin (d) bendi gereği ikibin Türk Lirası,

ii) Kurumdan alınan yurtdışına işçi götürme izni olsun veya olmasın yurtdışı hizmet akdini Kuruma onaylatmayanlara, onaylatmadıkları her bir yurtdışı hizmet akdi için 4904 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (d) bendi gereği üçyüz Türk Lirası,

iii) Kurumdan izin almaksızın yurtdışına götürülecek işçilerin teminine yönelik olarak 9/6/2004 tarih ve 5187 sayılı Basın Kanununda yazılı araçlarla ya da radyo, televizyon, video, İnternet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ile ilan verenlere aynı Kanunun 20 nci maddesinin (d) bendi gereği ikibin Türk Lirası,

idari para cezası uygulanacaktır.

d) Kurum aracılığı olmaksızın daimi veya geçici işçi alan kamu kurum ve kuruluşlarından;

(1) 4904 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (d) bendine aykırı olarak, Kurum aracılığı dışında daimi ve geçici kadrolara işçi alanlara aynı Kanunun 20 nci maddesinin (d) bendi gereği geçici kadrolara işçi alımı için on beş bin Türk Lirası, daimi kadrolara işçi alımı için yirmibeşbin Türk Lirası idari para cezası uygulanacaktır.

e) Bilgi isteme ile ilgili olarak özel kesim işyerlerinden;

(1) 4904 sayılı Kanunun 21 inci maddesine aykırı olarak, Kurum tarafından istenilen bilgileri verilen süre içerisinde ibraz etmeyen özel kesim işyerlerine aynı Kanunun 20 nci maddesinin (e) bendi gereği ikibin Türk Lirası, idari para cezası uygulanacaktır.

f) Yabancı uyruklu kişilere yönelik iş ve işçi bulma faaliyeti yürütenlerden;

(1) 27/2/2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun gereği çalışma izni almayanlar için aracılık faaliyetinde bulunan özel istihdam büroları ve diğer gerçek ve tüzel kişilere aynı Kanunun 20 nci maddesinin (j) bendi maddesi gereği kişi başına beşbin Türk Lirası, idari para cezası uygulanacaktır.

g) Yazılı, görsel veya elektronik ortamda yayın yapanlara;

(1) Kurumdan izin alan özel istihdam büroları Kurum internet sayfasında yayınlanmaktadır.

(2) Yayın kuruluşlarının, iş ve işçi bulma ilanı veren aracı kişilerin Kurumdan izin belgesi alıp almadıkları ve izin verilen faaliyet sürelerini kontrol etmeleri gerekmektedir.

(3) Kurumdan izin belgesi almadan iş ve işçi bulmaya aracılık faaliyeti yapan kişiler ile Kurumdan izin almadan yurtdışına işçi götürmek isteyen kişilere ait iş ve işçi bulma ilanını, 5187 sayılı Basın Kanununda yazılı araçlarla ya da radyo, televizyon, video, İnternet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzer yayın araçları ile yayınlayan gerçek ve tüzel kişilere, 4904 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin (ı) bendi gereği beşbin Türk Lirası idari para cezası uygulanacaktır.

Usul ve esaslar

MADDE 4 – (1) Kanun hükümlerine göre verilen idari para cezaları Kurum tarafından genel esaslara göre tahsil edilir.

(2) İdari para cezaları, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükmü uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında her yıl artırılarak uygulanır.

(3) Söz konusu idari para cezalarının tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kurum veznesine veya hesabına ödenmesi gerekmektedir. Bu süre içinde ilk taksit peşin ödenmek koşulu ile bir yıl içinde borcun tamamının 4 eşit taksitte ödenme imkanı bulunmaktadır. Bir aylık süre sonrasında yapılan taksitlendirme talepleri kabul edilmez.

(4) Ayrıca, tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içerisinde Kurum veznesine veya hesabına ödenmesi halinde idari para cezasından 1/4 oranında peşin ödeme indirimi uygulanacaktır. Taksitlendirme işlemi yapılması halinde 1/4 oranında peşin ödeme indirimi uygulanmaz.

(5) 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27 nci maddesi gereği kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karara karşı yetkili Sulh Ceza Mahkemesine başvuru hakkı bulunmaktadır. Bu sürede yargı yoluna başvurulmaması halinde karar kesinleşecektir. Yargı yoluna başvurulması halinde, durumun Kuruma bildirilmesi gerekmektedir.

(6) Sulh Ceza Mahkemesine başvurulması halinde, 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanununun 7 nci maddesi gereği Kurumu temsil yetkisi M. Rauf İnan Sokak No: 9 Sıhhiye Ankara adresinde yerleşik Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğüne ait olup, tebligatın belirtilen adrese yapılması gerekmektedir.

(7) Ödemenin banka aracılığı ile yapılması halinde, dekontun açıklama bölümüne tebligatın tarih ve sayısı ile işyeri adı yazdırılarak, dekont örneğinin Kuruma verilmesi gerekmektedir.

Yürürlük

MADDE 5 –
(1) Bu Tebliğ yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 6 –
(1) Bu Tebliğ hükümlerini Türkiye İş Kurumu Genel Müdürü yürütür.

.
.
18-29 yaş aralığında olan erkek ve 18 yaşından büyük kadın sigortalılardan yeni işe alınanlara ilişkin işveren hissesi sigorta prim teşviki ile ilgili; 01/08/2008 tarihinde yayınlanan 2008/73 sıra numaralı genelgeye ulaşmak için aşağıdaki linki tıklayınız...

>>>Genelge için TIKLAYINIZ<<<


T.C.
İSTANBUL VALİLİĞİ
Defterdarlık Vasıtasız Vergiler Gelir Müdürlüğü



Sayı : B.07.4.DEF.0.34.11/GVK-94/5-11280
Konu : Babaya ait işyerine tevkifat ve emsal kira bedeli
uygulanıp uygulanmayacağı hk.


İlgi : ……./02/2005 tarih ………..sayılı dilekçeniz.

İlgide kayıtlı dilekçenizde, ……….. Vergi Dairesi’nin ………….. vergi kimlik numaralı mükellefi olduğunuzu, işyerinizin mülkiyetinin babanıza ait olduğunu ve ……./01/2005 tarihinden itibaren babanızın kira alacağından feragat ettiğini belirterek, bu durumda yapmanız gerekenlerle ilgili olarak görüşümüzü talep etmektesiniz.

193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun “Emsal Kira Bedeli Esası”nın düzenlendiği 73. maddesinin 1. fıkrasında “Kiraya verilin mal ve hakların kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamaz. Bedelsiz olarak başkalarının intifaına bırakılan mal ve hakların kira bedeli, bu mal ve hakların kirası sayılır. Bina ve arazide emsal kira bedeli yetkili özel mercilere veya mahkemelerce takdir veya tespit edilmiş kirası, bu surette takdir veya tespit edilmiş kira mevcut değilse, Vergi Usul Kanununun servetlerin değerlendirilmesi hakkındaki hükümlerine göre belli edilen değerlerinin % 10”unun esas alınacağı hükme bağlanmış olup, 2. fıkrasında da “Aşağıda yazılı hallerde emsal kira bedeli esası uygulanmaz.

....

2- Binaların mal sahiplerinin usul, füru, veya kardeşlerinin ikametine tahsis edilmesi (Usul, füru ve kardeşlerden her birinin ikametine birden fazla konut tahsis edilmiş ise bu konutların yalnız birisi hakkında emsal kira bedeli hesaplanmaz.)

Aynı Kanunun “Vergi Tevkifatı” başlıklı 94.maddesinde; “Kamu idare ve müesseseleri, iktisadi kamu müesseseleri, sair kurumlar, ticaret şirketleri, iş ortaklıkları, dernekler, vakıflar, dernek ve vakıfların iktisadi işletmeleri, kooperatifler, yatırım fonu yönetenler, gerçek gelirlerini beyan etmeye mecbur olan ticaret ve serbest meslek erbabı, zirai kazançlarını bilanço veya zirai işletme hesabı esasına göre tespit eden çiftçiler aşağıdaki bentlerde sayılan ödemeleri (avans olarak ödenenler dahil) nakden veya hesaben yaptıkları sırada istihkak sahiplerinin gelir vergilerine mahsuben tevkifat yapmaya mecburdurlar” denilmek suretiyle, tevkifat yapacaklar sayılmış olup, hangi hallerde ve hangi oranda tevkifat yapılacağı bentler halinde sıralanmış olup, 5/a bendinde, “70. maddede yazılı mal ve hakların kiralanması karşılığı yapılan ödemelerden” tevkifat yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Buna göre, mülkiyeti babanıza ait olan işyeri için nakden veya hesaben kira ödemesinde bulunmamanız halinde tevkifat yapılmayacak, dolayısıyla muhtasar beyanname verilmesine gerek bulunmayacaktır. Ancak söz konusu işyeri için emsal kira bedelinin belirlenerek babanız tarafından gayrimenkul sermaye iradı olarak yıllık gelir vergisi beyannamesi ile genel hükümlere göre beyan edilerek vergilendirilmesi gerekmektedir.

Bilgi edinilmesini rica ederim.


4447 SAYILI İŞSİZLİK SİGORTASI KANUNUNUN UYGULANMASINA İLİŞKİN TEBLİĞ(Tebliğ No:3)
(Yürürlük: 30.01.2002- gün ve 24656 Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.)


Amaç

Madde 1-Bu Tebliğin amacı, işsizlik ödeneği ödenecek sigortalı işsizlerin hak ve yükümlülüklerini, işverenlerin işten ayrılma bildirgesiyle (İAB) ilgili yükümlülüklerini ve İŞKUR tarafından (Türkiye İş Kurumu il, şube müdürlükleri ve büro şeflikleri) verilecek hizmetlerin, yapılacak işlemlerin uygulama usul ve esaslarını belirlemektir.

Prim ödeme ve işsizlik ödeneğine hak kazanma süreleri

Madde 2-Hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olanlardan, son üç yıl içinde;

a) 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 180 gün,

b) 900 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 240 gün,

c) 1080 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 300 gün,

süre ile işsizlik ödeneği verilir.

Hizmet akdinin sona erdiği tarihten önceki son 120 gün içinde, hizmet akdi devam etmekle birlikte, hastalık, ücretsiz izin, disiplin cezası, gözaltına alınma, hükümlülükle sonuçlanmayan tutukluluk hali, kısmi istihdam ile grev, lokavt, genel hayatı etkileyen olaylar, ekonomik kriz, doğal afetler nedeniyle işyerinde faaliyetin durdurulması veya işe ara verilmesi halinde, prim yatırılmayan süreler için Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) kayıtları esas alınır ve 120 günün hesabında prim yatırılmayan bu süreler kesinti sayılmaz.

Hizmet akdinin sona erme halleri

Madde 3- Hizmet akdinin sona erme halleri aşağıda belirtilmiştir.

a) 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesi veya 20/4/1967 tarihli ve 854 sayılı Deniz İş Kanununun 16 ncı maddesi ya da 13/6/1952 tarihli ve 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen bildirim önellerine uygun olarak hizmet akdi işveren tarafından sona erdirilmiş olanlar,

b) Hizmet akdi, süresi belli olsun veya olmasın sürenin bitiminden önce veya bildirim önelini beklemeksizin 1475 sayılı İş Kanununun 16 ncı maddesinin (I), (II) ve (III) numaralı bentlerine veya 854 sayılı Deniz İş Kanununun 14 üncü maddesinin (II) ve (III) numaralı bentlerine veya 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 7 nci maddesi ile 11inci maddesinin birinci fıkrasına göre sigortalı tarafından feshedilmiş olanlar,

c) Hizmet akdi, süresi belli olsun veya olmasın sürenin bitiminden önce veya bildirim önelini beklemeksizin 1475 sayılı İş Kanununun 17 nci maddesinin (I) ve (III) numaralı bentlerine veya 854 sayılı Deniz İş Kanununun 14 üncü maddesinin (III) numaralı bendine veya 5953 sayılı Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunun 12 nci maddesinin birinci fıkrasına göre işveren tarafından feshedilmiş olanlar,

d) Hizmet akdinin belirli süreli olması halinde, bu sürenin bitimi nedeniyle işsiz kalanlar, 854 sayılı Deniz İş Kanununun 7 nci maddesinin (II) numaralı bendinde belirtilen hizmet akdinin belirli bir sefer için yapılmış olması nedeniyle sefer sonunda işsiz kalanlar,

e) İşyerinin el değiştirmesi veya başkasına geçmesi, kapanması veya kapatılması, işin veya işyerinin niteliğinin değişmesi nedenleriyle işten çıkarılmış olanlar, 854 sayılı Deniz İş Kanununun 14 üncü maddesinin (IV) numaralı bendindeki nedenlerle işsiz kalanlar,

f) 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 21 inci maddesi kapsamında işsiz kalanlar,

g) Yukarıdaki bentlerde belirtilen iş kanunları kapsamına girmeyen sigortalılardan hizmet akitleri, 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi,Grev ve Lokavt Kanunu kapsamında yapılmış olan toplu iş sözleşmeleri veya toplu iş sözleşmesi bulunmayan hallerde Borçlar Kanunu hükümleri doğrultusunda (a), (b), (c), (d) ve (e) bentlerindeki hükümlere paralel olarak sona ermiş olanlar,

İŞKUR’a süresi içinde şahsen başvurarak yeni bir iş almaya hazır olduklarını kaydettirmeleri ve bu Tebliğin 2 nci maddesindeki şartları taşımaları halinde işsizlik ödeneğine hak kazanırlar.

Ancak, işsizlik ödeneğine hak kazanabilmek için hizmet akdinin başvuru sırasında grev, lokavt veya ilgili kanunlardan doğan olağanüstü hal, seferberlik hali, doğal afetler, kısa süreli askerlik, sivil savunma hizmetleri gibi çalışma ödevleri nedeniyle askıya alınmamış olması ve sigortalının herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almaması gerekir.

1475 sayılı İş Kanununun 13 üncü maddesine göre; işveren, işçinin ihbar önellerine ait ücretini peşin vermek suretiyle hizmet akdini feshedebilir. Hizmet akdinin sona erdiği tarih olarak, ihbar öneline ait ücretin peşin ödendiği tarih esas alınır. İAB bu tarih esas alınarak doldurulur.

İşten ayrılma bildirgesinin düzenlenmesi

Madde 4- (Değişik : 30/05/2002 tarihli ve 24770 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4 no’lu tebliğ )

İşveren, bu Teblğin 3 üncü maddesinde belirtilen hallerde hizmet akdi sona eren sigortalı işsiz hakkında hizmet akdinin sona erdiği tarihi izleyen günden itibaren 15 gün içinde 3 nüsha İAB (Ek:1) düzenleyerek bu süre içerisinde, 1 nüshasının işyerinin bulunduğu yerdeki İŞKUR’a ulaşmasını sağlar, 1 nüshasını sigortalı işsize verir, diğer nüshasını da işyerinde saklar.

Ayrıca işveren, bu Tebliğin 3 üncü maddesinin (f) bendinde belirtilen 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümlerine göre, özelleştirme nedeniyle işsiz kalanlar için de hizmet akdinin sona erdiği tarihi izleyen günden itibaren 15 gün içinde 3 nüsha İAB (Ek:2) düzenleyerek bu süre içerisinde, 1 nüshasının işyerinin bulunduğu yerdeki İŞKUR’a ulaşmasını sağlar, 1 nüshasını sigortalı işsize verir, diğer nüshasını da işyerinde saklar.

Bu Tebliğin 2 nci maddesinde belirtilen en az 600 gün işsizlik sigortası primi ödeme süresi, prim ödemelerinin başladığı 1/6/2000 tarihinden itibaren 30/1/2002 tarihinde tamamlanmış olacağından, hizmet akdi sona eren sigortalılar hakkında 31/1/2002 tarihinden itibaren İAB düzenlenir.

İAB’yi süresi içerisinde Kuruma vermeyen işverenlere her bir fiil için ayrı ayrı, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 33 üncü maddesine göre sanayi kesiminde çalışan on altı yaşından büyük işçiler için fiilin oluştuğu tarihte uygulanan aylık brüt asgari ücretin iki katı tutarında idari para cezası verilir.

Muvazzaf askerlik nedeniyle hizmet akdi sona erenler için işverenler İAB düzenleyeceklerdir. Bu durumda olan sigortalı işsizlerin terhis tarihinden itibaren 30 gün içerisinde Kuruma başvurmaları halinde işsizlik ödeneği işlemleri başlatılır.

İşveren, hizmet akdi 4447 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen haller dışında (örneğin; istifa, emeklilik, evlilik, işçinin hatası ve kusuru nedeniyle hizmet akdinin sona ermesi durumları) sona eren sigortalı işsizler için İAB düzenlemek zorunda değildir.

Hizmet akdi feshedilmeksizin ve sigorta prim ödeme sürelerinde kesinti olmaksızın, sigortalının aynı işverenin başka bir işyerine nakledilmesi durumlarında işverenin İAB düzenleme zorunluluğu bulunmamaktadır. Hizmet akdi sona erdiğinde sigortalının aynı işverene bağlı olarak çalıştığı sürelere ilişkin tüm bilgiler, düzenlenecek İAB’de yer alacaktır.

İşverenin İAB düzenleme zorunluluğu bulunmadığı durumlarda işverene idari para cezası uygulanmaz.

Türkiye İş Kurumuna başvuru

Madde 5- Sigortalı işsiz, resmi kimlik belgesi ve işveren tarafından düzenlenen İAB ile hizmet akdinin sona erdiği tarihten itibaren 30 gün içinde, işyerinin bulunduğu yerdeki İŞKUR’a talep dilekçesi ile şahsen müracaat eder.

İşverenin İAB düzenlememesi halinde, hak kaybına yol açılmaması için sigortalı işsizin talep dilekçesi ve resmi kimlik belgesi ile yaptığı müracaatı kabul edilir. Talep dilekçesi İAB yerine geçmez. İşverenin İAB düzenlememe nedeni araştırılarak gerektiği hallerde yasal işlemler başlatılır.

Sigortalı işsizin, hizmet akdinin feshedildiği tarihi izleyen günden itibaren mücbir sebeplerden kaynaklanan gecikmeler hariç 30 gün içinde İŞKUR’a başvurmaması halinde, başvuruda gecikilen süre işsizlik ödeneği almaya hak kazanılan toplam süreden düşülür. Sigortalı işsiz, gecikmeye neden olan mücbir sebepleri başvuru sırasında İŞKUR’a belgelendirmek zorundadır.

Sigortalı işsizin;

a) Eş, çocuk, anne, baba veya kardeşlerinden birinin vefatı ya da resmi kurum veya kuruluşlardan alınacak doktor raporu ile kanıtlanmak kaydıyla kendisinin veya bu maddede sayılanlardan birinin hastalık hali,

b) Yangın, yer sarsıntısı, sel baskını gibi doğal afetler,

c) Herhangi bir nedenle ulaşımın imkansız hale gelmesi,

d) Kanuni bir ödevin yerine getirilmesi,

e) Muvazzaf askerlik hizmetinin yerine getirilmesi,

f) Gözaltına alınma hali

g) Hükümlülükle sonuçlanmayan tutukluluk hali,

h) Savaş, sıkıyönetim, olağanüstü hal gibi durumlar,

ı) Salgın hastalık nedeniyle karantina,

gibi mücbir sebeplerle geç başvurusu halinde hak kaybı söz konusu değildir.

Başvurunun sonuçlandırılması

Madde 6- İŞKUR sigortalı işsizin başvurusunu; İAB, talep dilekçesi ve SSK kayıtlarından, gerektiği hallerde de işverenin bilgisine başvurarak inceler ve işsizlik ödeneğini hak edene ödeme kararını, hak etmeyene ise nedeni ile birlikte red kararını başvuru tarihini izleyen ayın sonuna kadar bildirir.

İş kaybı tazminatı ve işsizlik ödeneğine birlikte hak kazanılması

Madde 7- 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun hükümlerine göre, özelleştirme nedeniyle işsiz kalanlardan, iş kaybı tazminatı ve işsizlik ödeneğini birlikte almaya hak kazananlara öncelikle iş kaybı tazminatı ödenir. İş kaybı tazminatı için yapılan başvuru aynı zamanda işsizlik ödeneği başvurusu yerine de geçer. Hizmet akitleri 4046 sayılı Kanuna göre sona erenlerin, iş kaybı tazminatı ve diğer hizmetlerden yararlanabilmeleri için hizmet akitlerinin sona erdiği tarihten itibaren 30 gün içinde İŞKUR’a başvurmaları zorunludur. Başvuru süresini geçirenler, iş kaybı tazminatı ve bununla ilgili diğer hizmetlerden yararlanamazlar. Ancak, bu durumda olanlardan işsizlik ödeneğine hak kazanma koşullarını yerine getirenler için, mücbir sebep olmaksızın başvuruda gecikilen süre, işsizlik ödeneği ödenecek toplam süreden düşülerek, kalan süre kadar işsizlik ödeneği ödenir.

İşsizlik ödeneğinin miktarı

Madde 8- Günlük işsizlik ödeneği, sigortalının son dört aylık prime esas kazançları dikkate alınarak hesaplanan günlük ortalama net kazancının % 50’sidir. Bu suretle hesaplanan işsizlik ödeneği miktarı aylık asgari ücretin netini geçemez.

İşsizlik ödeneğinin üst sınırının hesaplanmasında esas alınan asgari ücret, ödemeyi kapsayan dönemde geçerli olan asgari ücrettir.

İşsizlik ödeneğinin hesaplanmasında bir ay 30 gün olarak kabul edilir. Kıst ödeneğin hesaplanmasında hak edilen gün sayısı dikkate alınır.

İşsizlik ödeneği damga vergisi hariç herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulamaz, nafaka borçları dışında haciz veya başkasına devir ve temlik edilemez.

Örnek 1: Aylık işsizlik ödeneği, günlük ortalama net kazancın 30 ile çarpımından binde altı oranında damga vergisi düşülerek hesaplanır. Çalıştığı son dört ay süresince, aylık olarak asgari ücret düzeyinde ücret alan bir sigortalı işsizin, aylık prime esas kazancı 222.000.750.-TL.dir. Bu kazanç dikkate alındığında sigortalı işsizin, günlük ortalama net kazancı 5.452.118.- TL, günlük işsizlik ödeneği ise bu miktarın %50’si olan 2.726.059.- TL’dir. Buna göre, sigortalı işsizin aylıkişsizlik ödeneği miktarı, (2.726.059x30)-( 2.726.059x30x0.006)=81.291.078.- TL’dir. Bu miktar aynı zamanda en düşük işsizlik ödeneği miktarını göstermektedir.

Örnek 2: Son dört aylık prime esas kazancın aylık ortalaması 600.000.000.- TL olan sigortalı işsizin, bu kazanç dikkate alındığında günlük ortalama net kazancı 14.480.000.- TL, günlük işsizlik ödeneği ise bu miktarın %50’si olan 7.240.000.- TL’dir. Buna göre, alınacak işsizlik ödeneği miktarı; 7.240.000x30=217.200.000.- TL’dir. Ancak, işsizlik ödeneği miktarı, asgari ücretin netini geçemeyeceği için net asgari ücret (1/1/2002-30/06/2002 tarihleri arasında geçerli olan aylık net asgari ücret 163.563.537.-TL) kadar olacaktır. Bu ücretten damga vergisi düşülecek ve alınacak ücret, 163.563.537-(163.563.537x0.006)=162.582.156.-TL olacaktır.Bu ücret aynı zamanda en yüksek işsizlik ödeneği miktarını göstermektedir.

İşsizlik ödeneğinin ödenmesi

Madde 9- İşsizlik ödeneği, sigortalı işsizin, bu Tebliğin 2, 3 ve 5 inci maddelerinde belirtilen şartlara sahip olması halinde, hizmet akdinin feshedildiği tarihi izleyen günden itibaren hesaplanır. İlk işsizlik ödemesi, ödeneğe hak kazanma koşullarının yerine getirildiği tarihi izleyen ayın sonunda yapılır. İşsizlik ödeneği, aylık olarak her ayın sonunda İŞKUR tarafından sigortalı işsiz adına açtırılacak banka hesabına yatırılır.

İşsizlik ödeneği almakta olan sigortalı işsizin işe girmesi

Madde 10- İşsizlik ödeneği almakta iken, işe giren sigortalının işsizlik ödeneği kesilir. Ancak, yeni işini, işsizlik ödeneğine hak kazanamadan kaybeden sigortalı işsiz, daha önce hak ettiği işsizlik ödeneği süresini dolduruncaya kadar işsizlik ödeneğinden yararlanmaya devam eder. Eğer, sigortalı işsiz, 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun öngördüğü şartları yerine getirmek suretiyle yeniden işsiz kalırsa, sadece bu yeni hak sahipliğinden doğan süre kadar işsizlik ödeneğine hak kazanır. Bu durumda, yeni işsizlik ödeneği hak kazanma süresinin hesaplanmasında dikkate alınacak son üç yıl, bir önceki işsizlik ödeneğine hak kazanma tarihinden geriye gidemez.

Örnek 3: 240 gün süreyle işsizlik ödeneği almaya hak kazanan sigortalı işsiz, 120 gün işsizlik ödeneği aldıktan sonra, işe girer ve 600 günden az prim ödemek suretiyle yeniden işsiz kalırsa, sigortalı işsizin alacağı işsizlik ödeneği süresi 240-120=120 gündür. Sigortalı işsiz yeni işinde 600 gün prim ödeyerek işsiz kalırsa sadece yeni hak sahipliğinden doğan 180 gün işsizlik ödeneğine hak kazanır.

Hastalık ve analık sigortası primlerinin ödenmesi

Madde 11- Sigortalı işsizin hastalık ve analık sigortalarına ait primleri, işsizlik ödeneği ödendiği sürece ilk altı ay için (yüzseksen gün) 2/3 oranında, izleyen aylarda tam olarak Sosyal Sigortalar Kurumuna aktarılır. Bu primler, sigorta primlerinin hesabında esas alınan alt kazanç sınırı üzerinden hesaplanır.

İşsizlik ödeneğinde hak düşürücü nedenler

Madde 12- a) İŞKUR tarafından teklif edilen, mesleklerine uygun ve son çalıştıkları işin ücret ve çalışma koşullarına yakın ve ikamet edilen yerin belediye mücavir alanı sınırları içinde bir işi haklı bir nedene dayanmaksızın reddedenlerin işsizlik ödeneği kesilir. Büyükşehir belediyesi olan illerde belediye mücavir alanı olarak büyükşehir belediyesi mücavir alanı kabul edilir.

b) İşsizlik ödeneği aldığı sürede gelir getirici bir işte çalıştığı veya herhangi bir sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı aldığı tespit edilenlerin işsizlik ödeneği kesilir.

c) İŞKUR tarafından önerilen meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitimini haklı bir neden göstermeden reddeden veya kabul etmesine karşın devam etmeyenlerin, işsizlik ödenekleri kesilir. Ödeneğin kesilme gerekçesinin ortadan kalkması halinde, işsizlik ödeneği ödenmesine yeniden başlanır. Bu suretle yapılacak ödemenin süresi başlangıçta belirlenmiş olan toplam hak sahipliği süresinin sonunu geçemez.

d) Haklı bir nedene dayanmaksızın İŞKUR tarafından yapılan çağrıları zamanında cevaplamayan, istenilen bilgi ve belgeleri öngörülen süre içinde vermeyenlerin, işsizlik ödenekleri kesilir. Ödeneğin kesilme gerekçesinin ortadan kalkması halinde, işsizlik ödeneği ödenmesine yeniden başlanır. Bu suretle yapılacak ödemenin süresi başlangıçta belirlenmiş olan toplam hak sahipliği süresinin sonunu geçemez.

Örnek 4: 180 gün süre ile işsizlik ödeneğine hak kazanan sigortalı işsiz, 90 gün işsizlik ödeneği aldıktan sonra, İŞKUR’un istediği bilgileri, haklı bir neden olmaksızın İŞKUR’ca öngörülen sürenin bitiminden itibaren 25 gün geç vermesi durumunda, işsizlik ödeneği 25 gün süreyle kesilir. Bu durumda, sigortalı işsizin alacağı işsizlik ödeneği süresi 180-90-25=65 gündür.

İşsizlik ödeneğinin durdurulması

Madde 13- Muvazzaf askerlik dışında herhangi bir nedenle silah altına alınanlar ile hastalık ve analık nedeniyle geçici iş göremezlik ödeneği almaya hak kazanan sigortalı işsizlerin işsizlik ödenekleri, bu durumların devamı süresince durdurulur.

Örnek 5: 180 gün süre ile işsizlik ödeneğine hak kazanan sigortalı işsiz, 70 gün işsizlik ödeneği aldıktan sonra, muvazzaf askerlik dışında herhangi bir nedenle 30 gün süre ile silah altına alınırsa, işsizlik ödeneği 30 gün için durdurulur. Bu süre, daha sonra sigortalı işsizin alacağı işsizlik ödeneği süresinin sonuna eklenir. Bu durumda, sigortalı işsizin alacağı işsizlik ödeneği 180-70=110 gün üzerinden hesaplanır.

Hatalı ve yanlış ödemeler

Madde 14- Sigortalı işsiz ve işverence İŞKUR’a verilen bilgiler, gerektiğinde SSK kayıtlarından kontrol edilebilir. Hatalı bilgilere dayanılarak yapılan fazla ödemeler, yasal faizi ile birlikte geri alınır, ayrıca ilgililer hakkında yasal işlem yapılır.

İşsizlik ödeneği nakli

Madde 15- İşsizlik ödeneği almakta iken, ikametgahı değişen sigortalı işsizin kaydı, talep etmesi halinde, yeni ikametgahının bulunduğu ildeki İŞKUR’a nakledilir. Sigortalı işsize verilecek bütün hizmetler yeni ikametgahının bulunduğu İŞKUR tarafından yürütülür.

Tebliğ olunur.


5. GEÇİCİ VERGİ BAKIMINDAN DURUM:

Bilindiği gibi, geçici vergi matrahının tespiti sırasında aynen yıl sonundaki esaslara göre kazancın tespit edilmesi temel prensiptir. Bu nedenle, geçici vergi dönem sonları itibariyle vadesi geçtiği halde ödenmemiş SSK primlerinin geçici vergi matrahının tespit sırasında da KKEG olarak dikkate alınması gerektiği söylenebilir.

Bize göre bu anlayış hatalıdır. Çünkü SSK primlerinin ödenmedikçe gider yazılamayacağı, yıllık gelir veya kurumlar vergisi bakımından getirilmiş ve sadece bu açıdan geçerli olması gereken bir düzenlemedir. Bunun sınırlarını geçici vergiyi de kavrayacak şekilde genişletmek kanaatimizce mümkün değildir. Aksi takdirde, anlamsız sonuçlar çıkabilir. Sözgelimi, SSK primlerinin sırf ödenmediği gerekçesi ile KKEG olarak dikkate alındığını ve bu nedenle geçici vergi ödenmek zorunda kalındığını düşünelim. Bu primler yıl bitmeden ödendiği takdirde, yıllık gelir veya kurumlar vergisi bakımından gider olarak dikkate alınacağına göre, geçici verginin gereksiz yere ödenmiş olduğu ve geçici verginin getiriliş amacına aykırı bir sonuç ortaya çıktığı açıktır. Bu nedenle, son geçici vergi dönemi hariç önceki geçici vergi dönemlerinde, primlerin sonradan ödenebileceği gerekçesiyle, bu uygulamanın yapılmaması (yani ödenmemiş primlerin KKEG olarak dikkate alınmaması) gerektiğini düşünüyoruz. Aksi halde, yıllık vergiye mahsup edilmek üzere alınan ve bir anlamda avans niteliği gösteren geçici vergi amacından sapar ve bağımsız vergilemeye dönüşür.

Erdoğan SAĞLAM
Eski Hesap Uzmanı,
YMMDenet YMM A.Ş.

Not: Bu yazıda sadece geçici vergi dönemlerinde yapılması gereken uygulama üzerinde durulmuştur. Konu hakkında genel bir bilgi edinebilmek ve yazının tamamı için lütfen aşağıdaki linki tıklayınız...


Ticari hayatta çoğu zaman mal sevkiyatı sevk irsaliyesi ile yapılmakta ve sevkiyata ilişkin fatura işletmeye daha sonra kargo ya da posta ile gönderilmektedir.

Özellikle ay sonlarında yapılan mal ticaretindeki faturaların düzenlenmesi ve alıcı firmaya ulaşması, ilgili ay KDV. Beyannamesinin verileceği tarihten sonraki bir güne rastlamakta, muhatap işletme yetkilileri arasında faturanın kayıtlara alınıp alınamayacağı yönünde tereddütler yaşanmakta ve bu tereddütler da iş hayatında verimliliği olumsuz yönde etkilemekte ve hatta idare ile firma arasında vergi ihtilaflarına neden olmaktadır.

İşletmecileri ve muhasebe mesleğini icra edenleri yakından ilgilendiren faturanın işletmeye geç gelmesi ve KDV indirimi makalemizin konusunu oluşturacaktır.

a. Vergi Usul Kanunu hükümleri

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'muzun 219'uncu maddesi "Muameleler defterlere zamanında kaydedilir. Şöyle ki:

a) Muamelelerin işin hacmine ve icabına uygun olarak muhasebenin intizam ve vuzuhunu bozmayacak bir zaman zarfında kaydedilmesi şarttır. Bu gibi kayıtların on günden fazla geciktirilmesi caiz değildir.

b) Kayıtlarını devamlı olarak muhasebe fişleri, primanota ve bordro gibi yetkili amirlerin imza ve parafını taşıyan mazbut vesikalara dayanarak yürüten müesseselerde, muamelelerin bunlara işlenmesi, deftere işlenmesi hükmündedir. Ancak bu kayıtlar, muamelelerin esas defterlere 45 günden daha geç intikal ettirilmesine cevaz vermez.

c) Günlük kasa, günlük perakende satış ve hasılat defterleri ile serbest meslek kazanç defterine muameleler günü gününe kaydedilir" hükmüne amirdir.

Bu madde hükmünden de anlaşılacağı üzere işlemlerin defterlere zamanında kayıt edilmesi gerekmekte olup (a) bendi gereğince işlemlerin iş hacmindeki yoğunluğa bağlı olarak 10 günlük bir gecikmeyle kayıt edilmesine müsaade edilmiştir. Yine aynı maddenin (b) bendinde ise kayıtlara ait muhasebe fişlerinin yetkili amirlerin imza ya da parafının bulunması durumunda bu fiş ve benzeri vesikaların deftere işlenmesine eşdeğer olacağı ifade edilmiştir.

Kayıt nizamı hükümlerine uyulmaması halinde VUK 352'nci maddesinin (I) bendinin 6 fıkrası gereği 1'inci derece usulsüzlük cezası kesileceği de hüküm altına alınmıştır.

Buradan anlaşılması gereken şudur:

a) Kanun 10 günlük gecikmeye ve bu kayıtların 45 gün içinde de yasal defterlere işlenmesine izin vermiştir.

b) Ancak kayıtların 10 günlük gecikme dışında da kayıt altına alınması mümkündür. Bu durumda ise kanuna aykırı hareket etmekten dolayı 1'nci derece özel usulsüzlük cezası tatbik edilecektir.

b. Katma Değer Vergisi Kanunu hükümleri

İşletmelerde faturanın geç gelmesine bağlı olarak indirim konusu yapılan KDV. özellikle ilk yıllarda sürekli sancılı olmuştur. Nitekim idare ile mükellefler arasında yaşanan uyuşmazlıklar ve davalar neticesinde kanun koyucu 29'ncu maddeye 3'üncü fıkrayı ilave ederek "İndirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir" hükmünü eklemek suretiyle uygulamada rahat hareket edilmesine olanak sağlamıştır.

18 Temmuz 1986 tarih ve 19168 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 23 Seri No.lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliği'nin H bendinin 3'üncü fıkrasında "...mükelleflerin alış ve giderlerine ilişkin vesikaların kendi iradeleri dışındaki sebeplerle işletmeye kayıt süresi geçtikten sonra intikal etmesi halinde, ispat ve tevsik edilmek şartıyla olayın mücbir sebep olarak kabul edilmesi ve vesikaların kayıt süresinden sonra kayda alınması mümkündür. Mükellefler bu suretle belgeleri kanuni sürenin geçmesinden sonra defter kayıtlarına almaları halinde de fatura ve benzeri vesikalarda ayrıca gösterilen katma değer vergisi bu belgelerin kanuni defterlere kayıt edildiği vergilendirme döneminde indirim konusu yapılabilecektir..." denmiş ve hemen arkasından da konunun daha iyi anlaşılması bakımından "...28 Ağustos 1986 tarihli faturanın 16 Ekim 1986 tarihinde deftere kayıt edilmesi halinde Ekim 1986, 4 Kasım 1986 tarihinde deftere kayıt edilmesi halinde de Kasım 1986 vergilendirme dönemlerinde indirim konusu yapılabilecektir..." şeklinde örnek verilmiştir.

Nitekim idare ile mükellefler arasında yaşanan uyuşmazlıklar dava konusu haline gelmiştir. Faturanın geç işlenmesine bağlı olarak yapılan KDV. İndirimi konusu özellikle Danıştay'ın 7'nci ve 9'uncu dairelerinde çözümlenmiştir. Nitekim;

Danıştay 7'nci Dairesi 17.01.91 karar tarihli, 4021 esas ve 130 no.lu kararında;

"...şirketin kayıtlarında işlenmiş bulunan belgelerin sadece defterlere geç yazılması mükelleflere kanunen tanınan bu hakların ortadan kaldırılmasına neden olmayacağına..."

27.01.93 karar tarihli, 4413 esas ve 200 no.lu kararında;

"...vergi indirimi mükellefiyete bağlı bir görev ve hak olduğundan, sadece belgelerin bütün defterlere aynı takvim yılı içinde geç yazılması, mükelleflere kanunen tanınan bu hakkın ortadan kaldırılmasına neden olmayacağına..." hükmetmiştir.

KDV Kanunu'nun 29 maddesinin 3'üncü fıkrasından, bu fıkraya bağlı 23 seri no.lu KDV Genel Tebliği'nden ve Danıştay kararlarından da açıkça anlaşılacağı gibi; faturanın işletmeye ve/veya muhasebeye geç gelmesi, faturadaki tarihe ait beyannamenin verilmiş olmasından sonra gelmesi hali söz konusu faturanın kayıtlara alınmasına engel değildir. Buradaki önemli kıstas, fatura hangi tarihte gelirse gelsin, takvim yılı aşılmadan önce kayıtlara alınması gerektiğidir.

c. Faturadaki KDV indiriminin imkansız hale gelmesi

Özellikle aralık dönemine ilişkin KDV beyannamesinin verilmesinden sonra işletmeye gelen ya da kayıtlara alınması geciken faturadaki KDV'nin indirim konusu yapılması mümkün değildir. İndirim konusu yapılamayan KDV'nin gider yazılmak suretiyle gelir ve kurumlar vergisi matrahından indirimi de söz konusu değildir. (KDVK. Md. 58)

Böyle bir durumda, faturadaki matrahın ilgili hesaplara ve KDV tutarının da kanunen kabul edilmeyen gider olarak kayıtlara işlenmesi uygun olacaktır.

d. Değerlendirme ve sonuç

Muhasebenin temel kavramlarının 4'üncüsü olan dönemsellik kavramı her dönemin faaliyet sonuçlarının diğer dönemlerden bağımsız olarak saptanmasını esas kabul ederken aynı zamanda da hasılat, gelir ve kârların aynı döneme ait maliyet, gider ve zararlarla karşılaştırılması ilkesini benimsemiştir.

İşletmelerin satılan mal ve hizmet maliyetinin kayıtlara zamanında intikal ettirmesi geçici vergi matrahının ve bu matraha bağlı olarak oluşacak dönemsel kâr veya zararın doğru beyan edilmesi açısından da oldukça önemlidir.

Ancak faturanın ait olduğu aydan sonra ya da faturanın ilgili olduğu dönem KDV beyanının tahakkuk ettirilmesinden sonra işletmeye ulaşması halinde KDV Kanunu gereğince ilgili faturanın işletmeye geldiği tarihte söz konusu tebliğ uyarınca mücbir sebep sayılarak kaydı yapılacaktır.

Bu durumda, inceleme ya da ihtilaf halinde; VUK 352'nci maddesi gereğince usulsüzlük cezasına muhatap olunacağı da akıllardan çıkarılmamalıdır.

Tebliğde de açıkça ifade edildiği üzere aralık dönemine ait KDV beyannamesi tahakkuk ettikten sonra işletmeye gelen fatura ve benzeri evrakların kayıtlara alınması kural olarak mümkün olmamakla birlikte indirim konusu meblağın yüksek tutarlarda olması halinde ilgili döneme ait beyannamenin yeniden düzenlenerek (meslek camiamızda düzeltme beyanı olarak adlandırılmakta olan beyanname) vergi dairesi tarafından tahakkuk ettirilmesi uygun olabilir. Böyle bir durumda ilgili dönem kayıtlarının; idare tarafından incelemeye alınacağı da unutulmamalıdır.


Ümit Günışıldar
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
28.02.2007


Sosyal güvenlik sistemimizin belirli ilkeleri var olup bu ilkelerin en önemlileri, sosyal güvenliğin tekliği ile belirli şartlarla sosyal güvencenin zorunluluğu ilkesidir. Bu zorunluluk ilkesi gereğince,

1479 Sayılı Bağ-Kur Kanunu’nun 24 üncü maddesi gereğince, limited şirket ortakları ile Anonim Şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyeleri zorunlu olarak Bağ-Kur sigortalısıdırlar.

Benzer şekilde, 506 Sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2 ve 6 ıncı maddeleri gereğince de hizmet akdi ile (işçi olarak) çalışanlarda SSK’nın zorunlu sigortalısıdırlar.

Ancak, aynı zaman süreleri içinde hem şirketlerle ilişkisi olan hem de bir işyerinde işçi olarak çalışan kişilerin SSK’ya mı yoksa Bağ-Kur’a mı prim ödeyecekleri konusu aşağıdaki kriterlere göre belli edilmektedir.

1-Bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işverenin emrinde çalışmaları dolayısı ile (SSK da) sigortalı olanlar, sigortalılıkları sürerken, çalıştıkları şirkete veya başka bir şirkete ortak, anonim şirkette ise kurucu ortak veya yönetim kurulu üyesi ortak oldukları taktirde 506 sayılı kanuna tabi sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar Bağ-Kur’a tabi tutulmayacaklardır.

2-Kollektif şirket veya adi şirket (Adi komandit şirket ortakları ile sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketin komandite ortakları dahil) ortaklarının aynı şirkette bir hizmet akdine tabi çalışmaları, işverenlik ve sigortalılık vasıflarının aynı kişide birleşmesinin mümkün olmaması nedeniyle yasal olarak olanaklı görülmediğinden bu durumda olanların Bağ-Kur ile ilişkilendirilmeleri gerekecektir.

3-Şirket ortağı yada anonim şirketlerde kurucu ortak veya yönetim kurulu üyesi olmaları dolayısıyla Bağ-Kur sigortalısı olanlar, sigortalılıkları sürerken bir hizmet akdine dayanarak çalışmaya başladıkları taktirde Bağ-Kur sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar 506 sayılı kanuna tabi tutulmayacaklar ve bunların işçi olarak aldıkları ücretlerden sadece gelir vergisi ile damga vergisi kesintisi olacak, SSK prim kesintisi olmayacaktır.

4-506 sayılı Kanun veya 1479 sayılı Kanuna göre sigortalılığı devam etmekte iken diğer sosyal güvenlik kuruluşu kapsamına giren bir işte çalışmaya başlayanların önceki sigortalılığının kesintiye uğraması durumunda kesinti tarihinden itibaren son çalışmalarının gerektirdiği sosyal güvenlik kuruluşu ile ilişkilendirilmeleri sağlanacaktır. Ancak, geçici iş göremezlik dolayısı ile geçen süreler ile hafta sonu ve resmi tatil süreleri sigortalılığın kesintisi olarak değerlendirilmeyecektir.

5-Gerek limited ve gerekse anonim şirketlerin kurucu ortakları ASLA kendi şirketlerinde SSK’ya sigortalı olarak bildirilemezler çünkü kurucu ortak olmaları hasebiyle işveren sıfatını daha önce kazanan bu kişilerin üzerinde hem işveren hem de işçi sıfatı aynı anda bir araya gelemez.

6-Uygulamada sıkça karşılaştığımız durum ise bir başka işyerinde SSK’lı olarak çalışırken şirket kurucu ortağı olanlar kendi şirketleri kurulduktan sonra diğer işyerindeki SSK sigortasını sona erdirip hiç ara vermeden kendi kurucu ortağı olduğu şirketten SSK’ya bildirilmesidir ki bu durum bir üstteki beşinci madde gereğince yasal değildir, bu kişinin Bağ-Kur’lu olması gerekir.

Ancak, bir şirkette SSK sigortalısı olarak çalışırken biriktirdiği paralarla şirkete ortak olan (dikkat edin kurucu ortak değil) ve aynı işi veya bir işçinin yapması gereken işi yapmaya devam eden sonradan ortak olanlar aynı şirketten SSK’ya bildirilebilirler.

Bu konuda bir önemli olay da 04.10.2000 tarihidir. 4956 Sayılı Kanun gereğince 04.10.2000 tarihinden önceki bir dönemde 1479 Sayılı Bağ-Kur Kanunu gereğince Bağ-Kur sigortalısı olması gerektiği halde hiç Bağ-Kura kayıt olmayanlar (Hiç Bağ-Kur sicil numarası olmayanlar) için Bağ-Kur’luluk 04.10.2000 günü başlar. Bu nedenle 04.10.2000 tarihinden önceki dönemde Bağ-Kurlu olması gerektiği halde SSK’ya prim ödeyenler için yasadışılık giderilmiş olup, SSK sigortalılığı 04.10.2000 tarihinden sonra da kesintiye uğradığı tarihe kadar devam ettirilecek, kesintiye uğraması halinde ise kesinti tarihinden itibaren sona erdirilerek Bağ-Kur sigortalısı sayılacaklardır.

Şirket Ortaklarının Sosyal Güvenliği 02.12.2005
Ali TEZEL / alitezel@alitezel.com
Referans, 2.12.2005


2008 Yaz Olimpiyatları, 8 Ağustos - 24 Ağustos 2008 tarihlerinde Çin Halk Cumhuriyeti'nde yapılacak olan 29.Olimpiyat Oyunlarıdır. Ayrıca Pekin Olimpiyatları olarak da anılır. Olimpiyatlarının büyük kısmı Pekin'de gerçekleşecek olmakla birlikte futbol ve yelkencilik gibi bazı branşlar diğer şehirlerde gerçekleşecektir.


Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), olimpiyatları, kendilerinin bir dünya devi olarak yükselişinin simgesi olarak kullanmak için çaba göstermektedir. Bunun yanı sıra olimpiyat öncesinde, ÇHC'nin başta Doğu Türkistan ve Tibet sorunu olmak üzere insan hakları konusu ile çevresel konulardaki ihlallerinin gündeme getirildiği gösteriler yapılmaktadır. Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) eski başkanı Juan Antonio Samaranch 2007 yılında, Pekin Olimpiyatları'nın gelmiş geçmiş en iyi olimpiyat organizasyonu olacağını düşündüğünü söylemiştir. Aynı zamanda tüm zamanların en fazla albümü satılan kadın şarkıcısı dünyaca ünlü Celine Dion olimpiyatların açılışında performans sergileyecek.

2008 Pekin olimpiyatları hakkındaki bu genel bilgilerden sonra, neden bu konuyu bloga taşıdığımı anlatmaya çalışayım. Nüfusu tahmini olarak 1,5 milyar olan Çin Halk Cumhuriyeti bana göre yeryüzündeki en özel yerlerden birisi. Nedense bana hala insanlarının o eski filmlerde izlediğimiz şekliyle hayatlarını sürdürdükleri izlenimini veriyor. Gördüğüm kadarıyla olimpiyatlarda da, doğunun egzotik havası ısrarla vurgulanıyor. Belki de böyle bir amaç yok, Çin'in doğasında var zaten egzotiklik. Bu egzotiklik bende Çin'e karşı bir yandan hayranlık uyandırıyor, diğer yandan da anlamsız korkulara kapılmama neden oluyor. Bunda küçükken izlediğimiz Cüneyt ARKIN (Kara Murat, Battal Gazi vs.) filmlerinin de etkisi vardır belkide. Gerçi hala izliyorum. Sanki şimdi izlemiyorum havası vermeye çalıştım ama dayanamıyorum izliyorum. Kime yalan söyleyim. Olimpiyatlara 3-4 gün kala nedense içimde kötü bir his uyandı. Sanki Pekin 2008 olimpiyatlarında çok kötü olaylar olacak, insanlar ölecek, zarar göreceklermiş gibi bir düşünce oluştu zihnimde. Tabi benim ki yersiz bir korku, adamlar hertürlü önlemi almışlardır herhalde. Ki almışlarda zaten. Örneğin; insanların sarımsaklı yemek yemeleri yasaklanmış, erkeklerin saç uzatmaları yasaklanmış, kadınların transparan giysiler giymemesi ve giysilerinde üçten farklı renk bulunmaması özellikle istenmiş. Şimdi bu benim bahsettiğim olası vahşeti engelleyecek tedbirler değil tabiki ama eminim güvenlik anlamında da çok önemli önlemler almışlardır. İnşallah bana korku veren bu his tamamen boşa çıkar ve bu korkunun tek sebebi Çin'in dünya piyasalarında fink atan adi mallarının etkisinden kaynaklanıyordur. Taklit ve çoğu zaman adi olarak nitelendirğimiz Çin mallarının aksine, inşallah çok kaliteli bir olimpiyat olur ve bizim sporcularımız da başarılı olup madalyalarla ülkemize dönerler.



Tüm sporcularımıza ve Çin Halk Cumhuriyeti'ne başarılar...


Maliye son dönemlerde kira gelirlerini sıkı şekilde takip altına aldı. Geçtiğimiz yıllara kadar ücretlilerin vergi iadelerinde kullandıkları kira kontratlarından kira gelirleri tespit ediliyordu.

Vergi iadeleri kaldırılıp yerine asgari geçim indirimi getirilince, daha önce kira geliri beyan edenlerin tekrar beyan verip vermediği kontrol edilmeye başlandı. Ancak bütün bunlar kira gelirlerinin takip edilmesini ve beyan edilmesini sağlamaya yetmiyordu. Bakanlık geçtiğimiz günlerde çıkardığı tebliğ ile kira gelirlerinin takibini daha etkili bir şekilde yapmanın yolunu açtı.

Buna göre kasım ayından itibaren aylık 500 YTL ve üzeri olan her bir mesken kirası ile tüm işyeri kiraları; bankalar, finans kurumları veya PTT şubeleri vasıtasıyla ödenmek zorunda. Bu tür ödeme ve tahsilâtlar, söz konusu kurumlar tarafından düzenlenen hesap belgesi veya hesap bildirim cetvelleri ile belgelenecek. Ödeme ve tahsilâtın bankaların internet şubeleri üzerinden yapılması da aynı kapsamda değerlendirilecek. Özellikle mesken kiraları için getirilen 500 YTL'lik limit her bir mesken için ayrı ayrı aranacak. Örneğin 3 dairesini aylık 400'er YTL'den kiraya veren kişiler kira tahsilâtlarını banka veya finans kurumları aracılığıyla yapmak zorunda değiller. Bu kira gelirlerini elden almaya devam edebilecekler.

Getirilen bu mecburiyetlere uymayanlar özel usulsüzlük cezası ile karşı karşıya kalacak. Buna göre meskenlerde, her bir mesken için aylık 500 YTL ve üzerinde kira geliri elde edenler, işyerlerinde ise herhangi bir tutarla sınırlı olmaksızın işyerini kiraya verenler ile kiracılar kiraya ilişkin tahsilât ve ödemelerini, banka veya PTT Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen belgelerle yapmazlarsa farklı miktarlarda cezalarla karşılaşabilirler.

Tebliğe göre getirilen mecburiyete riayet etmeyen;

Birinci sınıf tüccarlar ile serbest meslek erbabına 1.490 YTL'den,

İkinci sınıf tüccarlar, defter tutan çiftçiler ile kazancı basit usulde tespit edilenlere 680 YTL'den,

Bunlar dışında kalanlara 320 YTL'den

Az olmamak üzere her bir işlem için bu işleme konu tutarın yüzde 5'i tutarında özel usulsüzlük cezası kesilecek. Yani ödenen kira tutarının yüzde 5'i ile yukarıdaki tutarlar kıyaslanacak, fazla olan tutar ceza olarak uygulanacak.

Örneğin, emekli Zeki Bey'in Kasım 2008'e ilişkin 450 YTL'lik işyeri kira gelirinin 200 YTL'sini banka aracılığıyla, kalan 250 YTL'yi de elden aldığını ve kiracısının da hekim olduğunu kabul edelim. Ayrıca Zeki Bey'in 650 YTL ev kira gelirini de elden tahsil ettiğini farz edelim. Zeki Bey hem işyerinden hem de ev kira gelirlerinden ayrı ayrı 320 YTL ceza ödeyecek. Çünkü bankalar aracılığıyla yapılmayan ödemelerin her ikisinin de yüzde 5'i 320 YTL'nin altında. Doktor ise 1.490 YTL ceza ödeyecek.

Gayrimenkul sermaye gelirlerinin toplam bütçe gelirleri içerisindeki payı dikkate alındığında oldukça düşük yer tutan kira gelirleri için bu tür mecburiyetler getirilmesi ilk bakışta garipsenebilir. Hâlbuki bu uygulamanın yerleştirilmesi ve zamanla geliştirilmesi ülke yararına. Çünkü ülke sathında elde edilen tüm gelirlerin kavranması ve buna göre vergilendirme politikalarına yön verilmesi gerekiyor. Vergi adaleti açısından da bu böyledir. Adil bir vergilendirme için tüm vatandaşların gelirleri eşit şekilde vergilendirilmelidir. Bazı gelirlerin sırf tespit edilememe yüzünden vergi dışı bırakılması kabul edilemez. Öte yandan çalışanların ücret ödemeleri banka ve finans kuruluşlardan yapılıyor. Doktor ve dişçilere özel POS makinesi kullanma zorunluluğu getiriliyor. 8 bin YTL'yi aşan fatura ödemelerinin bankalardan yapılması yasal zorunluluk. Bunlarla beraber son düzenleme ele alındığında piyasada dolaşan paraların ve elde edilen gelirlerin banka ve finans kuruluşları vasıtasıyla kayıt altına alınmak istendiği ve bunun bir nebze de olsa sağlandığı görülüyor.

Ahmet Yavuz
Zaman / 04.08.2008

Yeni virüslerin hedefinde Facebook hesabınız var.

Güvenlik yazılımı şirketi Kaspersky, internet kullanıcılarını ciddi anlamda tehdit eden iki yeni tehlikeyi duyurdu. Networm.Win32.Koobface.a ve Networm.Win32.Koobface.b olarak bilinen trojan, Facebook ve Myspace hesabınızı ele geçiriyor ve yoluna devam ediyor. Bu tehlikenin kurbanı olan kişi, hiçbir şeyin farkında olmuyor.

Nasıl Çalışıyor?

Facebook hesaplarına gözünü dikmiş olan Networm.Win32.Koobface.b, bir kez girdiği bilgisayardaki Facebook kullanıcılarının arkadaş listelerine mesajlar gönderiyor. Bu mesajlar, Paris Hilton gibi ünlülerin de aralarında bulunduğu magazin haberleri ile ilgili.

Mesaj içerisinde YouTube bağlantısı gibi görünen linke tıkladığınızda ise YouTube benzeri adresi olan bir Rus sitesine yönleniyorsunuz.

Videonun olduğu sitede size "Flash Player’ın sürümünün eski olduğu ve güncellemek isteyip istemediğiniz”" soruluyor. Onay verirseniz, trojan’in içinde olduğu dosya indiriliyor ve kuruluyor.

Böylece listeye yeni bir kurban daha eklenmiş oluyor ve sıra, bu kurbanın listesine geliyor.


ShiftDelete.net

1 Ağustos 2008 Cuma tarih ve 26954 sayılı Resmi Gazete'de Yayınlanmıştır.


Bakanlığımıza intikal eden olaylardan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile ilgili bazı konularda tereddütler oluştuğu anlaşılmış olup, söz konusu tereddütleri gidermek ve uygulama birliği sağlamak amacıyla aşağıdaki açıklamaların yapılması gerekli görülmüştür.

Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi ile Maliye Bakanlığı, mükellef ve meslek grupları itibariyle muhasebe usul ve esaslarını tespit etmeye, bu Kanuna göre tutulmakta olan defter ve belgeler ile bunlara ilaveten tutulmasını veya düzenlenmesini uygun gördüğü defter ve belgelerin mahiyet, şekil ve ihtiva etmesi zorunlu bilgileri belirlemeye ve bunlarda değişiklik yapmaya yetkili kılınmıştır.

Aynı maddenin (3) numaralı bendinde ise, düzenlenmesi zorunlu belgelerin elektronik bilgi ve kayıt araçlarıyla yapılması ve saklanması konusunda izin vermeye Bakanlığımızın yetkili olduğu belirtilmektedir.

Bu yetkilere istinaden, belge düzenine ilişkin aşağıdaki açıklamaların yapılması uygun görülmüştür.

1- Bedeli Kredi Kartı Kullanılmak Suretiyle Ödenen Taşımacılıkta Belge Düzeni

Yolcu sirkülasyonunun yoğun olduğu deniz taşımacılığı veya şehir içi toplu taşımacılığı hizmeti verilen yerlerde, yolcuların hizmet bedelini bilet, jeton vs. satın alarak ödemesinin ve bunları kullanmak suretiyle turnike ve benzeri sistemlerden geçiş yapmasının işlemleri yavaşlatmakta olduğu, bu yavaşlamanın önüne geçilmesi amacıyla bazı bankaların, yolcu geçişini hızlandırarak transit geçiş yapılmasını sağlayacak ve iş yükünü azaltarak zaman kaybının önüne geçecek şekilde, anılan yerlerde müşteri ile muhatap olacak bir personel bulundurulmaksızın, şifreleme veya doğrulama gerektirmeden kullanılacak kredi kartları çıkardığı ve bu kartların ödeme aracı olarak kullanıldığı uygulamada görülmektedir.

Bu Tebliğ ile kredi kartları ve banka kartları (ön ödemeli kartlar dahil) kullanılarak yapılan ve nitelikleri yukarıda anlatılan geçiş işlemlerinde uyulacak belge düzeni konusunda belirleme yapılması amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, turnike ve benzeri geçiş sistemleri kullanılarak taşıma hizmeti veren Tebliğ konusu işletmeler kapsamına;

- Denizde veya iç sularda yolcu taşımacılığı yapan yolcu motoru, yolcu gemisi, feribot gibi ulaşım araçları,
- Şehir içinde toplu taşıma hizmeti sunan araçlar
ile hizmet veren işletmeler girmektedir.

Bedeli söz konusu kartlarla ödenmek suretiyle bu Tebliğ kapsamında bulunan işletmeler tarafından verilen taşıma hizmetinin, anılan kartların aşağıda belirtilen şekilde kullanılması kaydıyla, tebliğin bu bölümünde yer alan açıklamalar çerçevesinde belgelendirilmesi uygun görülmüştür.

Yolcu taşımacılığında bankalar tarafından çıkarılan kredi kartları ve banka kartları (ön ödemeli kartlar dahil) kullanılacaktır.
Bahsi geçen kartlar ile yapılan geçiş işlemlerinde yolcu geçiş sayısı ve buna ilişkin tutarlar banka tarafından kayıt altına alınacaktır.
Sözü edilen kartları okuyan cihazlar vasıtasıyla yapılan yolcu geçişleri gün sonunda bankaca raporlanacaktır.
Banka tarafından günlük olarak alınan geçiş raporlarının üretilmesi aşamasında dışarıdan hiç bir müdahale yapılmasına imkan verilmeyecektir.
Bankada oluşan tüm bilgiler, değiştirilemeyecek ve silinemeyecek şekilde muhafaza
edilecektir.

Söz konusu kartların bu şartlar dahilinde kullanılması durumunda günlük hasılat Bankaca alınacak geçiş raporlarına istinaden işletmeler tarafından "muhtelif müşteriler" ibareli fatura ile belgelendirilecek ve kayda alınacaktır. Ancak, müşterinin istemesi halinde yolcu bileti işletme tarafından düzenlenerek verilecektir.

2- Otomatik Satış Makineleri İle Yapılan Satışlarda Belge Düzeni

Günlük yaşamda otomatik makinelerin tüketicilere doğrudan ulaşmanın bir yolu olarak yiyecek, içecek v.b mal veya hizmetlerin satışında yaygın bir şekilde kullanılmakta olduğu görülmektedir. Özellikle satılan mal veya hizmet bedelinin çok düşük, müşteri sirkülasyonunun ise yoğun olduğu alanlarda söz konusu satışlar, müşteri ile muhatap olacak bir personel bulundurulmaksızın, müşteriler tarafından satış bedelleri ödenerek doğrudan otomatik makineler ile yapılmaktadır.

a) Otomatik satış makineleri kullanılmak suretiyle yapılan mal veya hizmet satışlarının, anılan makinelerin aşağıda belirtilen şekilde kullanılması kaydıyla, tebliğin bu bölümünde yer alan açıklamalar çerçevesinde belgelendirilmesi uygun görülmüştür.

• Söz konusu makinelerle yapılan mal veya hizmet satışlarına ilişkin bilgiler, makinenin hafızasından silinemeyecek ve değiştirilemeyecek bir şekilde kaydedilecektir.

• Kaydedilen bilgilere dışarıdan herhangi bir müdahale yapılamayacaktır.
• Gün sonunda makineden günlük satış raporu alınabilecektir.
Bu şartların sağlanması durumunda malın satışı veya hizmetin verilmesi anında Vergi Usul Kanununda yer alan belgelerden herhangi biri düzenlenmeyecek ancak gün sonlarında makineden alınacak raporlara istinaden "muhtelif müşteriler" ibareli bir fatura düzenlenecektir.

b) Otomatik satış makinelerinin yukarıda sayılan şartları taşımaması ve herhangi bir düzeneğinin olmaması nedeniyle satışın para atılmak suretiyle yapılması halinde, malın sevk edildiği tarihten itibaren azami yedi gün içinde satılan malları içerecek şekilde "muhtelif müşteriler" ibareli bir fatura düzenlenmesi gerekmektedir.

Her iki halde de, söz konusu otomatik satış makinelerine yerleştirilmek üzere taşınan mallar için "muhtelif müşteriler" ibareli sevk irsaliyesi düzenlenecek ve yukarıda bahsi geçen şekilde düzenlenecek faturalar ile irtibatlandırılacaktır.

c) Sadece hizmet sunan makinelerde yukarıda bahsedildiği şekilde düzeneğin olmaması durumunda ise gün sonunda cihazda birikmiş paranın sayılarak toplam hasılat tutarı üzerinden "muhtelif müşteriler" ibareli bir fatura düzenlenecektir.

Ayrıca, söz konusu makineleri farklı işyerlerine yerleştirmek suretiyle komisyon ödenmesi karşılığında komisyon tutarını gösterir faturanın düzenleneceği ise tabiidir.

3- Elektronik Sistemler Kullanılarak Yapılan Otopark İşletmeciliğinde Belge Düzeni

Bilindiği üzere otopark işletmeciliği faaliyetinde bulunan mükelleflerin ödeme kaydedici cihaz kullanmaları gerekmekte olup, uygulamada otopark işletmeciliği faaliyetinin elektronik cihazlar kullanılmak suretiyle yürütülmesi yaygınlaşmıştır.

Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkında 3100 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin üçüncü fıkrasında, "Maliye Bakanlığı belirleyeceği esaslar dahilinde, gerekli şartları taşımayan cihazlar kullanılarak veya elle doldurularak satış fişi düzenlenmesine izin verebilir." hükmü yer almıştır.

Otopark işletmeciliği faaliyetinde bulunan mükellefler tarafından ödeme kaydedici cihaz yerine kullanılan elektronik cihazların aşağıda belirtilen şekilde kullanılması kaydıyla, otopark işletmeciliği hizmetinin tebliğin bu bölümünde yer alan açıklamalar çerçevesinde belgelendirilmesi uygun görülmüştür.

- Otopark bedelinin ödenmesi sırasında sistem yazıcıları tarafından tek nüsha olarak perakende satış fişi düzenlenecektir.
- Mali hafızasında oluşan tüm mali bilgiler, enerji kesintisi de dahil olmak üzere hiçbir şekilde hafızasından silinemeyecek şekilde muhafaza edilecektir.
- Günlük, aylık ve yıllık bazda alınan hasılat raporlarının üretilmesi aşamasında dışarıdan hiçbir müdahale yapılmasına imkan verilmeyecektir.
Otopark işletmecileri tarafından ödeme kaydedici cihaz yerine yukarıda özellikleri haiz elektronik cihazların kullanılması durumunda; günlük hasılatın belge düzenlenmeksizin hasılat raporuna göre kaydedilmesi, her cihazın seri numaralarına göre günlük ve kümülatif hasılatı içerecek şekilde verilen Z raporlarına istinaden gelir kaydı yapılması ve bu şekilde cihaz kullanılan otoparklarda ayrıca ödeme kaydedici cihaz kullanılmaması gerekmektedir.

4- Kapıdan Veya Mesafeli Sözleşme Düzenlenerek Yapılan Satışlarda İade İşlemlerinde Belge Düzeni

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun 8 inci maddesinde, işyeri, fuar, panayır gibi satış mekanları dışında önceden mutabakat olmaksızın tecrübe ve muayene koşullu satışlar kapıdan satış olarak tanımlanmıştır. Bu tür satışlarda tüketiciye yedi günlük tecrübe muayene süresi sonuna kadar malı kabul veya hiç bir gerekçe göstermeden reddetme hakkı tanınmıştır.

Kanunun 9/A maddesinde ise mesafeli sözleşmeler; yazılı, görsel, telefon ve elektronik ortamda veya diğer iletişim araçları kullanılarak ve tüketicilerle karşı karşıya gelinmeksizin yapılan ve malın veya hizmetin tüketiciye anında veya sonradan teslimi veya ifası kararlaştırılan sözleşmeler olarak tarif edilmiştir.

Bu tür satışlarda meydana gelen iade işlemlerinde belge düzenine ilişkin ortaya çıkan sorunların giderilmesi amacıyla aşağıdaki açıklamaların yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Vergi Usul Kanununun 234 üncü maddesi uyarınca, birinci ve ikinci sınıf tüccarlar, kazancı basit usulde tespit edilenlerle defter tutmak mecburiyetinde olan serbest meslek erbabı ve çiftçilerin vergiden muaf esnafa yaptırdıkları işler veya onlardan satın aldıkları emtia için tanzim edip işi yapana veya emtiayı satana imza ettirecekleri gider pusulası vergiden muaf esnaf tarafından verilmiş fatura hükmündedir.

54 seri No.lu Katma Değer Vergisi Kanunu Genel Tebliğinde, tüketicilerin satın aldıkları mal veya hizmetlerin çeşitli nedenlerle geri verilerek bedelinin alınması veya başka bir mal veya hizmet ile değiştirilmesinin istenilmesi halinde bu işlemlerin gider pusulası düzenlenerek yapılması gerektiğine ilişkin açıklamalar yer almaktadır.

Bundan böyle, sadece kapıdan ve mesafeli sözleşmeler düzenlenerek yapılan satışlara ilişkin iade işlemleri için Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 inci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden iade bölümünün yer alacağı bir faturanın düzenlenmesi ve en az iki örneğinin müşteriye malla beraber gönderilmesi uygun görülmüştür.

Söz konusu faturanın alt kısmına açılacak iade bölümünde;

- Malı iade edenin adı soyadı, adresi, imzası
- İade edilen mala ilişkin cins, miktar, birim fiyat ve tutar yer alacaktır.
Bu şekilde düzenlenen fatura malla beraber müşteriye gönderildiğinde müşteri malı iade etmek isterse iadeye ilişkin bölümü dolduracak ve iki örnek olan faturanın bir örneğini mal ile birlikte malı satana geri gönderecek, bir örneği kendinde kalacaktır.

5- Döviz Ve/Veya Kıymetli Maden Alım/Satımında Belge Düzeni

226 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile 1/5/1994 tarihinden geçerli olmak üzere Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar ile tanımlanan yetkili müesseselerce döviz alış ve satışlarında düzenlenen döviz alım ve satım belgesi anılan Tebliğ'de belirlenen şartları taşımaları kaydıyla Vergi Usul Kanunu uyarınca düzenlenmesi zorunlu belgeler kapsamına alınmıştı.

Diğer taraftan, Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak, 379 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile de söz konusu Karara İlişkin 2006-32/32 No.lu Tebliğ ile kendilerine kıymetli maden alım/satım yapma yetkisi verilen yetkili müesseselere; 1/3/2008 tarihinden geçerli olmak üzere, kıymetli maden alımında "Kıymetli Maden Alım Belgesi", satımında da "Kıymetli Maden Satım Belgesi" düzenleme zorunluluğu getirilmişti.

Ancak Bakanlığımıza yapılan başvurularda, yetkili müesseselerce döviz alım veya satımında döviz alım ve satım belgesi düzenlemesinin yanı sıra, kıymetli maden alım veya satımı yapılırken ayrıca kıymetli maden alım ve satım belgesi düzenlenmesinin; iş yükünü artırdığı, zaman kaybına ve belge israfına yol açtığı belirtilmektedir.

Bu nedenle, anılan Kanununun mükerrer 257 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye dayanılarak bu Tebliğ ile de; mükelleflerin faaliyetlerini aksatmadan yürütmelerini sağlamak ve uygulamayı kolaylaştırmak amacıyla, anılan belgelerin döviz alım/satım belgesi ve kıymetli maden alım/satım belgesi olarak ayrı belgeler olarak değil, isteyen mükellefler tarafından döviz ve kıymetli maden alımında "Döviz ve Kıymetli Maden Alım Belgesi", satımında da "Döviz ve Kıymetli Maden Satım Belgesi" adı altında tek belge olarak düzenlenmesi imkanı getirilmektedir.

Mükellefler, faaliyetleriyle ilgili olarak 1/9/2008 tarihinden itibaren "Döviz ve Kıymetli Maden Alım/Satım Belgesi" düzenlemelerinin yanı sıra, bundan böyle döviz alım/satım belgesi ve kıymetli maden alım/satım belgesini ayrı ayrı da düzenleyebileceklerdir.

Bununla birlikte, bu Tebliğ ile ihdas edilen "Döviz ve Kıymetli Maden Alım Belgesi" ile "Döviz ve Kıymetli Maden Satım Belgesi"nin, 226 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde döviz alım/satım belgelerinde bulunma zorunluluğu getirilen asgari bilgiler ile 379 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde kıymetli maden alım ve satım belgelerinde bulunma zorunluluğu getirilen asgari bilgileri de ihtiva etmesi gerekmektedir.

Ancak, 379 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile kıymetli maden alım ve satım belgelerinde bulunma zorunluluğu getirilen bilgilerden; tutar ve bu tutara isabet eden katma değer vergisi bilgilerinin yerine, matrah konusunda meydana gelebilecek karışıkların önlemesine, verginin hesaplanmasına ve kontrolüne imkan verilmesine, kayıtların düzenli ve açık tutulmasının sağlanması amaçlarıyla, katma değer vergisi hariç tutar, katma değer vergisi matrahı, hesaplanan katma değer vergisi ve katma değer vergisi dahil tutar bilgilerine yer verilmesi uygun görülmüştür.

Döviz alım ve satımı ile kıymetli maden alım ve satımı yapan yetkili müesseselerden, bu Tebliğin yayımı tarihinde ellerinde daha önce anlaşmalı matbaalara bastırmış veya notere tasdik ettirmiş oldukları kıymetli maden alım ve satım belgesi bulunanlar, mevcut belgeleri bitene kadar, yukarıda katma değer vergisinin gösterilmesine ilişkin belirtilen bilgileri elle yazmak şartıyla bu belgelerini kullanabileceklerdir.

Ayrıca, "Döviz ve Kıymetli Maden Alım Belgesi" ile "Döviz ve Kıymetli Maden Satım Belgesi"nin düzenlenmesinde, 226 ve 379 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde belirlenen usul ve esaslara uyulacağı tabiidir.

Söz konusu belgelerin düzenlenmediğinin veya gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğinin tespiti halinde, mükellefler adına Vergi Usul Kanununun 353 üncü maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilecektir.

6- Sigorta Acentelerine Tali Acentelik Sözleşmesi İle Bağlı Olarak Çalışan Tali Acentelere Ödenen Komisyon Bedellerinde Belge Düzeni

243 ve 246 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğlerinde, sigorta acente ve prodüktörleri ile sigorta ve reasürans brokerleri tarafından sigorta şirketlerine sağlanan hizmetler nedeniyle ödenen komisyon bedelleri için sigorta şirketleri tarafından "Sigorta Komisyon Gider Belgesi" düzenleneceği ve acente, prodüktör ve brokerlerin bu bedeller için ayrıca fatura düzenlemeyecekleri ve bu bedelleri sigorta komisyon gider belgesine istinaden hasılat kaydedecekleri açıklanmıştır.

Vergi Usul Kanununun mükerrer 257 nci maddesinin Bakanlığımıza verdiği yetkiye istinaden, tali acentelerin bir tali acentelik sözleşmesiyle sigorta acentelerine bağlı olarak faaliyette bulunmaları ve bu faaliyetleri sonucu bir komisyon geliri elde etmeleri nedeniyle, sigorta acenteleri tarafından tali acentelere ödenen komisyon bedelleri için sigorta komisyon gider belgesi düzenleme zorunluluğu getirilmiştir.

Buna göre, tali acenteler aldığı bu bedeller için ayrıca fatura düzenlemeyecekler ve bu bedelleri sigorta acenteleri tarafından düzenlenen sigorta komisyon gider belgesine istinaden hasılat kaydedebileceklerdir.

1/9/2008 tarihi itibariyle sigorta acentelerinin düzenlemek zorunda oldukları sigorta komisyon gider belgesinde 243 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinde belirlenen usul ve esaslara uyulacağı da tabiidir.

7- Denetimlerde Alıkonulan Sevk İrsaliyesi, Yolcu listesi ve İrsaliyeli Faturalar

238 sıra numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile denetim elemanlarınca denetimlerde alıkonulan sevk irsaliyesi, yolcu listesi ve irsaliyeli faturaların birer nüshasının, Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü Vergi İstihbarat Şubesine gönderilme zorunluluğu kaldırılmış ve bunların mükelleflerin vergi dairelerinde bulunan tarh dosyalarına konulmak üzere ilgili vergi dairelerine intikal ettirileceği belirtilmişti.

Bakanlığımıza intikal eden olaylardan bu işlemin yapılmasının ciddi emek ve zaman kaybına neden olduğu, vergi dairelerine gönderilen sevk irsaliyelerinin mükelleflerin tarh dosyalarına takılması konusunda aksaklıklar meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, denetimlerde alıkonulan sevk irsaliyesi, yolcu listesi ve irsaliyeli faturalar, bundan böyle vergi dairelerinde bulunan tarh dosyalarına konulmak üzere ilgili vergi dairelerine intikal ettirilmeyecek, mükellefin vergi dairesinin bağlı olduğu Vergi Dairesi Başkanlığı bulunan İllerde, Denetim Koordinasyon Müdürlüklerince, diğer İllerde ise Defterdarlık Gelir Müdürlüklerince değerlendirilmek üzere muhafaza edilecektir.

8- Yabancı Para Biriminde Düzenlenen Faturalarda Türk Para Birimi Karşılığı Bulunmaması Durumunda Uygulanacak Ceza

Vergi Usul Kanunun 229 uncu maddesinde faturanın tanımı yapılmış, 230 uncu maddesinde ise faturada bulunması gereken asgari bilgiler sayılmıştır. Bu asgari bilgiler içerisinde malın veya işin fiyatı ve tutarı da yer almaktadır.

Anılan Kanunun 215 inci maddesinde de, kayıt ve belgelerde Türk Para biriminin kullanılacağı, belgelerin Türk Parası karşılığı gösterilmek şartıyla yabancı para birimine göre de düzenlenebileceği, yurt dışındaki müşteriler adına düzenlenen belgelerde Türk Parası karşılığı gösterilme şartı aranmayacağı hükme bağlanmıştır.

Söz konusu Kanunun 352 nci maddesinin II-7 bendinde, vergi beyannameleri, bildirimler, evrak ve vesikaların kanunen belli şekil ve muhteviyatı ve ekleri ile bunlarla ilgili olarak yapılan diğer düzenlemelere uyulmamış olması fiili II. derece usulsüzlük sayılmıştır.

Aynı Kanunun 215 inci maddesine göre, yurt içindeki müşteriler adına yabancı para biriminde düzenlenen faturalarda, yabancı para birimi tutarı ve Türk para birimi tutarı yer almak zorundadır. Yabancı para biriminde düzenlenen faturada, Türk para birimi tutarı karşılığı bulunmaması usule ve şekle ilişkin bir usulsüzlük olup, bu fiil dolayısıyla mükellef adına anılan Kanunun 352 nci maddesinin II-7 bendi uyarınca ikinci derece usulsüzlük cezası kesilmesi gerekmektedir.

Yurt dışındaki müşteriler adına düzenlenen faturalarda ise Türk para birimi karşılığı gösterilme şartı aranmayacağı tabiidir.

Tebliğ olunur.