21 Haziran 2008 tarihinde yapılan SMMM staja başlama sınavı soru ve cevapları TESMER'in sayfasında yayınlandı.

Sınava girenlerin de bildiği gibi, bu sınavda önceki yıl sınavlarında sorulan sorular sıklıkça sorulmakta. Fakat; 21 Haziran 2008 tarihinde yapılan sınavda sorulan ve 2007/2.döneminde de daha önce sorulmuş olan bir tarih sorusu aklıma kötü şeyler getirdi.

Çünkü sorulan sorular aynı olmasına rağmen, verilen cevaplarda sanki zorlama değişiklikler yapılmış gibi geldi. Aşağıya iki soruyu da ekliyorum. Takdir sizlerin.


2007/2.Dönem Sınavı - - Lisans Mezunları İçin Staj Başlama Sınav Soruları

Kitapçık : A
Soru 17 :
Şeyh Sait Ayaklanmasının o günler Türkiye'sinin iç siyasetinde oluşturduğu en önemli sonucu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Türkiye'de sıkı bir devletçi ekonomik politika uygulanmasına başlanmıştır.
B) İstiklal mahkemelerinin sayısı arttırılmıştır.
C) Türkiye'de çok partili siyasal yaşama geçiş için 1946 yılına dek beklenmiştir.
D) "Takrir-i Sükun Dönemi" olarak adlandırılan yeni bir süreci başlatmıştır.
E) Planlı bir kalkınma dönemine geçmenin zorunlu olduğu anlaşılmıştır.

TESMER Cevap anahtarında bu sorunun doğru cevabı "D" şıkkı olarak verilmiş.



2008/2.Dönem Sınavı - - Lisans Mezunları İçin Staj Başlama Sınav Soruları

Kitapçık : A
Soru 18 :
Şeyh Sait Ayaklanmasının o günler Türkiye'sinin iç siyasetinde oluşturduğu en önemli sonucu aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sıkı bir devletçi ekonomik politika uygulanmasına başlanmıştır.
B) Çok partili siyasal yaşama geçiş ertelenmiştir.
C) "Takrir-i Sükun Dönemi" olarak adlandırılan süreci başlatmıştır.
D) Planlı bir kalkınma dönemine geçmenin zorunlu olduğu anlaşılmıştır.
E) İstiklal Mahkemelerinin sayısı arttırılmıştır.

TESMER Cevap anahtarında bu sorunun doğru cevabı "B" şıkkı olarak verilmiş.


Gelir Vergisi Yasası'nın ikinci kısmında "muaflık ve istisnalar" belirlenmiş olup söz konusu kısmın birinci bölümünde esnaf muaflığından yararlanması öngörülenler "vergiden muaf esnaf" olarak 9'uncu maddede bentler halinde sayılmak suretiyle belirlenmiş bulunmaktadır. Buna göre "Ticaret ve sanat erbabından aşağıda yazılı şekil ve suretle çalışanlar" Gelir Vergisi'nden bağışık tutulmuştur.

* Motorlu nakil vasıtalarla kullanmamak şartıyla gezici olarak veya işyeri açmaksızın perakende ticaret ile iştigal edenler.

Yasal düzenleme gereği giyim eşyalarıyla zati ve süs eşyaları, değeri yüksek olan ev eşyaları ile pazar takibi suretiyle gıda, bakkaliye ve temizlik maddelerini ve sabit işyerlerinin önünde sergi açmak suretiyle o işyerlerinde satışı yapılan aynı neviden malları satanlar esnaf muaflığından yararlandırılmamaktadır.

* Bir işyeri açmaksızın gezici olarak ve doğrudan doğruya müstehlike iş yapan hallaç, kalaycı, lehimci, musluk tamircisi, çilingir, ayakkabı tamircisi, kundura boyacısı, berber, nalbant, fotoğrafçı, odun ve kömür kırıcısı, çamaşır yıkayıcısı ve hamallar gibi küçük sanat erbabı,

* Köylerde gezici olarak her türlü sanat işleri ile uğraşanlarla aynı yerlerde aynı işleri bir işyeri açmak suretiyle yapanların basit usulde vergilendirmenin koşullarını taşımaları halinde,

ancak Gelir Vergisi Yasası'nın 51'inci maddesi uyarınca basit usulde vergilendirmeden yararlandırılması öngörülmeyenler bu bağlamda söz konusu bağışıklıktan da yararlandırılmamaktadır.

* Nehir, göl, denizlerde ve su geçitlerinde toplam 50 rüsum tonilatoya (50 rüsüm tonilato dahil) kadar makinesiz veya motorsuz nakil vasıtaları işletenler; hayvanlar veya bir adet hayvan arabası ile nakliyecilik yapanlar,

Burada yer alan ölçüler birlikte yaşayan eşlerle velayet altındaki çocuklar hakkında veya ortaklık halindeki işletmelerde, bu kimselerin veya ortaklığın işlettiği vasıtalar toplu olarak dikkate alınmaktadır.

* Ziraat işlerinde kullandıkları hayvan, hayvan arabası, motor, traktör gibi vasıtalar veya sandallarla nakliyeciliği mutat hale getirmeksizin ara sıra ücret karşılığında eşya ve insan taşıyan çiftçiler,

* Evlerde kullanılan dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü ve benzeri makine ve aletler hariç olmak üzere, muharrik kuvvet kullanmamak ve dışarıdan işçi almamak şartıyla oturdukları evlerde imal ettikleri havlu, örtü, çarşaf, çorap, halı, kilim, dokuma mamulleri, kırpıntı deriden üretilen mamuller, örtü, dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hasır sepet, süpürge, paspas, fırça, yapma çiçek, pul payet, boncuk işleme, tığ örtü işleri, ip ve urganları, tarhana, erişte, mantı gibi ürünleri işyeri açmaksızın satanlar.

Bu ürünlerin pazar takibi suretiyle satılması ile ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri dolayısıyla Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefi olanların düzenledikleri hariç olmak üzere; düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde satılması muaflıktan faydalanmaya engel değildir.

* Ticari işletmelere ait atıkları mutat olarak veya belli aralıklarla satın alanlar hariç olmak üzere bir işyeri açmaksızın kendi nam ve hesabına münhasıran kapı kapı dolaşmak suretiyle her türlü hurda maddeyi toplayarak veya satın alarak bu malların ticaretini yapanlara veya tekrar işleyenlere satanlar,

Buna göre; hurda metal, hurda plastik, hurda naylon, atık kâğıt, hurda cam ile atık şişeleri ve benzerlerini geçimini sağlamak üzere bir işyeri açmaksızın kendi nam ve hesaplarına münhasıran kapı kapı dolaşmak suretiyle toplayan veya satın alan kişiler esnaf muaflığından yararlanacaklardır. Söz konusu işlerin devamlı olarak yapılması ya da motorlu araç kullanılarak faaliyette bulunulması muafiyetten yararlanmaya engel teşkil etmemektedir.

Ancak söz konusu mükelleflerden;

- Ticari işletmelere ait atıkları mutat olarak veya belli aralıklarla satın alanlar veya anlaşma yapmak suretiyle toplayıp satan kişiler,

- Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde yapanlar, esnaf muaflığından yararlanamayacaktır.

* Yukarıda belirtilen işlere benzerlik gösterdikleri Danıştay'ın muvafık (uygun) mütalaası üzerine, Maliye Bakanlığı'nca kabul ve ilan olunan ticaret ve sanat işleri ile iştigal edenler, esnaf muaflığından yararlanmaktadır.

Ticari, zirai veya mesleki kazancı dolayısıyla gerçek usulde Gelir Vergisi'ne tabi olanlar ile yukarıda sayılan işleri Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde yapanlar esnaf muaflığından faydalandırılmamaktadır.

Esnaf muaflığından faydalananlar faaliyetleri ile ilgili olarak satın aldıkları mallara ve giderlerine ilişkin Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinden aldıkları belgeleri saklamak zorundadırlar.

Diğer yandan bir işyeri açmaksızın münhasıran gezici olarak; Milli Piyango bileti satanlar ile "Tüketicinin Korunması Hakkındaki" yasaya göre gerçek ve tüzelkişilerin mallarını iş akdi ile bağlı olmaksızın bunlar adına kapı kapı dolaşmak suretiyle tüketiciye satanlar da yukarıdaki şartlarla sınırlı olmaksızın Gelir Vergisi'nden bağışık tutulmuşlardır.

Veysi Seviğ


Soru: Emekliyim ve takriben 10 senedir sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışıyorum. Yakın bir zamanda büyük bir ameliyat geçirdim. Emekli olduğum halde bu süre içinde geçen sürelerde istirahat parası alabilir miyim? Yusuf Yüzer

Cevap: Hastalık sebebiyle geçici iş göremezliğe uğrayan sigortalılardan geçici iş göremezliğin başladığı tarihten önceki bir yıl içinde en az 120 gün hastalık sigortası primi ödemiş bulunan ve sigortalılık niteliği devam edenlere, geçici iş göremezliğin üçüncü gününden başlamak üzere, her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verilmektedir. Sigortalılara, ilk iki gün için geçici iş göremezlik ödeneği verilmemektedir.

Emekli olduktan sonra sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışmaya devam eden sigortalılara sadece iş kazası ve meslek hastalığı yardımları yapılmaktadır. Bu nedenle sosyal güvenlik destek primi ödeyerek çalışanlar hastalıkları nedeniyle istirahat raporu alsalar bile, geçici iş göremezlik ödeneği verilmez.

Sadece işkazası ve meslek hastalığı nedeniyle istirahat raporu alınması halinde istirahat parası ödenebilecektir.


Resul Kurt


Soru: 2006 mart ayından bu yana çalışıyorum, şu anda toplamda 600 gün prim ödemem ve son 120 gün aralıksız prim ödemem yapılmış. Bu durumda işsizlik sigortasından yararlanmak için ne yapmam gerekli? B.B. Doğu

Cevap: Hizmet akdinin sona ermesinden önceki son 120 gün içinde prim ödeyerek sürekli çalışmış olanlardan, son üç yıl içinde;

a) 600 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 180 gün,

b) 900 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 240 gün,

c) 1.080 gün sigortalı olarak çalışıp işsizlik sigortası primi ödemiş olan sigortalı işsizlere 300 gün, süre ile işsizlik ödeneği verilmektedir.

İşsizlik sigortası, işsiz kalan kişiye işsizlik ödeneği dışında bazı ek imkanlar da sağlamaktadır. Buna göre işsizlik sigortasından yararlanmaya hak kazanan kişi işsiz kaldığı süre içindeki tedavilerini yaptırabilecek, yeni bir iş bulması için devletten yardım alacak, meslek geliştirme, edindirme ve yetiştirme eğitiminden yararlanabilecektir.

İşsizlik sigortası yardımlarından yararlanmak için işsiz kalmak yeterli değildir. İşsizlik sigortası yardımlarından yararlanmak için iş sözleşmesinin yasada belirtilen sona erme hallerinden olması gerekmektedir. İstifa edenler, emeklilik veya evlilik nedeniyle işten ayrılanlar yada ahlak ve iyiniyet kurallarına uymaması nedeniyle işten çıkartılan işçiler diğer koşulları taşısalar bile işsizlik sigortası yardımlarından yararlanamazlar.

Bildirim önellerine uygun olarak hizmet akdi işveren tarafından sona erdirilmiş olanlar, işçi tarafından haklı bir nedenle (4857/24 gibi) sigortalı tarafından feshedilmiş olanlar, işveren tarafından 4857/25-II bendi dışında haklı bir nedenle (4857/25-I,III ve IV bentleri gibi) sigortalı tarafından feshedilmiş olanlar, belirli süreli sözleşmeyle çalışan işçilerden belirli sürenin bitimi nedeniyle işsiz kalanlar, İşyerinin el değiştirmesi veya başkasına geçmesi, kapanması veya kapatılması, işin veya işyerinin niteliğinin değişmesi nedenleriyle işten çıkarılmış olanlar gibi kendi istek ve iradesi dışında işsiz kalanlar işsizlik sigortası yardımlarından yararlandırılmaktadırlar.

İşveren, sigortalı işsizler hakkında hizmet akdinin sona erdiği tarihten itibaren 15 gün içinde 3 nüsha İAB düzenleyerek, bu süre içerisinde, bir nüshasını işyerinin bulunduğu yerdeki Kurum birimine ulaştırmak, bir nüshasını sigortalı işsize vermek, diğer nüshasını da işyerinde saklamakla yükümlüdür.

Sigortalı işsiz, resmi kimlik belgesi ve işveren tarafından düzenlenen İşten Ayrılma Bildirgesi (İAB) ile hizmet akdinin sona erdiği tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içinde, işyerinin bağlı bulunduğu yerdeki İŞ-KUR müdürlüğüne talep dilekçesi ile şahsen müracaat edecektir.

Resul KURT


Kısa zaman öncesinde hastanelerde maddi imkanı olmadığı veya herhangi bir sağlık güvencesi olmadığı gerekçesi ile tedavi alamayan kişiler hakkında, hem görsel hem de yazılı basında acı haberler duyduk. İşte bu gibi sıkıntılar yaşanmaması için sayın Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN, acil sağlık hizmetlerin sunumu hakkında 2008/13 sayılı genelge (26/06/2008 tarih ve 26918 sayılı Resmi Gazete) yayınlanmıştır.

Genelge de sağlık kurumlarında acil vakalara ilişkin olumsuz gelişmelerin olmaması için; üniversitelere ait araştırma hastaneleri dahil olmak üzere kamu ve özel tüm sağlık kurum ve kuruluşlarının, acil vakaların kabulü, nakli ve tedavi masraflarının karşılanması hususlarında uyulması gereken kurallar açıklanmıştır.

Genelgeye göre;

Acil sağlık hizmeti vermekle yükümlü bulunan sağlık kuruluşları, acil vakaları hastanın sağlık güvencesi olup olmadığına veya ödeme gücü bulunup bulunmadığına bakmaksızın kabul edecek ve gerekli tıbbi müdahaleyi kayıtsız-şartsız ve gecikmeksiz yapacaktır.

Hizmeti veren kurumlar hizmet bedellerini;

Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan vatandaşlarımızdan ödeme gücü bulunmayanların acil sağlık hizmeti bedelleri kendilerinden talep edilmeyeceği, bunlardan kamuya ait sağlık kuruluşlarından ve ayakta teşhis ve tedavi yapan özel sağlık kuruluşlarından acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu hükümleri çerçevesinde sağlık kuruluşunun bulunduğu yer Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfından talep edileceği,

Özel hastanelerden acil sağlık hizmeti alanların hizmet bedelleri ise talep edilmesi halinde 2219 sayılı Hususi Hastaneler Kanununun 32 nci, 5393 sayılı Belediye Kanununun 38 inci ve 60 ıncı, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 18 inci maddeleri gereğince sağlık kuruluşunun bulunduğu yerin belediyesince ödeneceği belirtilmiştir.

Umut ederim, bundan böyle hiç bir vatandaşımız maddi imkansızlıklar yüzünden sağlık hizmetlerinden mahrum kalmasın.

Saygılarımla,
Halil YILDIRIM

Yorumsuz...


Dün tüm dünya bu 11 aslan yüreği izledi.


Aslında daha maç başlamadan belliydi dün gece bişeyler olacağı. Kenetlenmişti aslan yürekliler. Tüm Türkiye için yemin ettiler boynumuzu eğdirmemeye.



Ve işte maçın özeti olan görüntü. Tüm Almanya takımı en az kalecileri Lehmann kadar aciz durumdaydılar. Türkiye şaşırtıcı bir şekilde Almanları sahadan silmişti. Ama Almanlar yanlız değildi.



Almanya o kadar kötü durumdaydı ki, bir zamanlar Türkiye'de teknik direktörlük yapmış ve bu yüzden Türkler'in neler yapabileceğini iyi bilen Alman teknik direktör Löw bile şekilden şekile girmeye başlamıştı. Ama dediğim gibi Almanlar yanlız değildi.




İşte Almanların sahadaki hakem kılığındaki adamı. Ne kadar doğru olur bu maçın sonucunu hakemin üzerine yıkmak bilmiyorum ama önceki maçlarda yapılanlara da bakınca bizi yıpratmaya çalıştıkları çok açık görünüyordu. Az kalsın hakeme ve hakemlere rağmen kazanacaktık ama olmadı.


Sonuçta bu maçı kaybettik. Ama herkesin de dediği gibi biz aslında gönüllerin şampiyonu olduk. Bunu laf olsun diye söylemiyor kimse, gerçekten nefis oynadık, mücadele ettik ve yenilsek bile akıllarda derin bir iz bırakarak ayrıldık İsviçre'den. Ve bizi bu günlere getiren, yer yer çok eleştirilen büyük insan Fatih TERİM. Çok teşekkürler hocam yolun açık olsun. Takımınla gurur duyabilirsin çünkü biz gurur duyuyoruz. TEŞEKKÜRLER MİLLİ TAKIM...



Satılan malın bedelinin tahsilatında sorun çıkması durumunda, alıcıya teslimat belgelenmelidir. Bunun için de malın taşınması ve satımı sırasında irsaliye düzenlenmelidir. Burada önemli olan, faturanın alıcıya zamanında ulaşmış olması ve içeriğine süresi içinde itiraz edilmemiş olmasıdır.

SORU: Satmış olduğumuz malları alan müşterimiz bize olan borçlarını ödemedi. Bu nedenle elimizde bulunan faturalar ve irsaliyelerle birlikte kendisine ihtarname keşide ederek alacağımızı ödemesini istedik. Ancak söz konusu kişiler bizden mal almadıklarını ve böyle bir borçları olmadığını iddia ederek mahkemede borçlarını inkar ettiler. Böyle bir durumda bizim nasıl hareket etmemiz gerekmektedir?

YANIT: Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi uyarınca "taraflardan her biri hakkın dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."

Diğer yandan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 287.maddesi gereği olarak "Kanun'un muayyen bir delil"le ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat olunamaz.
Mevcut hukuki düzenlemeler çerçevesinde "Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belli bir miktarı geçtiği takdirde yazılı olarak kanıtlanması gerekmektedir.

Türk Ticaret Kanunu'nun 23.maddesi gereği olarak da "Ticari işletmesi icabı bir mal satmış veya imal etmiş veyahut bir iş görmüş yahut bir menfaat temin etmiş olan tacirden, diğer taraf kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun faturada gösterilmesini isteyebilir."

Ancak Vergi Usul Kanunu'nun 232.maddesi uyarınca ticari yaşamda fatura verilmesi ve alınması zorunlu olan bir vesikadır. Buna göre fatura aynı zamanda satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesika olarak kabul edilmektedir.

Vergi Usul Kanunu'nun 230. maddesinde hükme bağlandığı üzere malın satımı aşamasında alıcıya veyahut da alıcının bulunduğu yere kadar sürecek taşınması sırasında irsaliye düzenlenmesi ve dolayısıyla malın irsaliyeli taşınması gerekmektedir.

Konuya ilişkin olarak oluşan bir yargı kararına göre de; "Davacılar malı teslim ettiklerini ancak bedelini alamadıklarını ileri sürmüş ve buna ilişkin faturaları ve sevk irsaliyelerini dosyaya sunmuşlarsa, bu durumda davacıların iddialarını kesin delillerle kanıtlamaları gerekmektedir." (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E.No:2007/7821, K.No:2008/1622)

Burada önemli olan malın alıcılar tarafından teslim alındığının kesin olarak kanıtlanması ile alıcılar adına düzenlenen faturaların alıcılara ulaşmış olması ve fatura içeriğine süresi içerisinde alıcılar tarafından itiraz edilmemiş olmasıdır.

Dolayısıyla eğer söz konusu fatura veyahut da faturalar alıcılara ulaşmış bulunuyorsa ve malın teslim edildiği kanıtlanabiliyorsa, süresi içerisinde fatura içeriğine itiraz etmemiş olan alıcıların söz konusu fatura bedellerini ödemesi gerekmektedir.

Veysi Seviğ

SORU: Ülkemizde ekmek ve fırıncılık sektöründe yaşanan sorunlar gün geçtikçe artmaktadır. Bizim ürünlerimizin teslimi düşük oranlı katma değer vergisine tabiidir. Şimdi elektrik de zamlanıyor. Bizim yüksek katma değer vergili girdilerimiz için ödediğimiz katma değer vergisinin 11.600 YTL'sini geri alamıyoruz. Bu miktar bizim üzerimizde kalıyor.

YANIT: 2006/10379 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca 2006 yılında indirimli orana tabi teslim ve hizmetler dolayısıyla yüklenilen katma değer 10.000 YTL'yi aşan kısmının yıl içinde mahsup edilmesi öngörülmüştür. Bu bağlamda Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilen 10.000 YTL her yıl yeniden değerleme oranında arttırılmaktadır. Söz konusu miktar 2008 yılı için 11.600 YTL olmuştur.

Sözü edilen kararname ile aylık mahsup sisteminden yıllık nakit iade sistemine geçilmiştir. Bu bağlamda da iade edilecek katma değer vergisi tutarı 2008 yılında 11.600 YTL'yi aşan kısım ödenecek katma değer vergisinden mahsup edilebilecek, bu bağlamda da mahsuben iade edilecek katma değer vergisi tutarının çıktığı dönemden itibaren yıl sonuna kadar takip eden dönemlerdeki iade edilecek katma değer vergisi tutarı olarak işlem görmektedir.

Veysi Seviğ

SORU: Biz perakende ve daha çok internet aracılığı ile iş yapan bir ticari işletmeyiz. Bağlı bulunduğumuz vergi dairesi bizden devamlı olarak aylık işlemlerimizle ilgili bilgi istiyor. Bu bilgilerin bazen zamanında ilgili vergi dairesine istedikleri şekilde ulaştırılması mümkün olmuyor. Ancak bu gibi durumlarda hakkımızda özel usulsüzlük cezası kesiyorlar. Bu cezalar artık maddi açıdan bizi olumsuz etkiliyor.

YANIT: Vergi Usul Kanunu'nun 148.maddesi uyarınca temel ilke olarak "Kamu idare ve müesseseleri ile mükellefler veya mükelleflerle muamelede bulunan gerçek ve tüzel kişiler, Maliye Bakanlığı'nın veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermeye mecburdurlar.

Bu bağlamda aynı kanunun 256 ve 257.maddeleri uyarınca da Maliye Bakanlığı mükelleflerden bilgi isteyebilmektedir.

Vergi idaresinin Vergi Usul Kanunu'nun kendisine tanıdığı mükellef ve mükelleflerle ilişkide bulunanlar üzerindeki yetkilerini kullanabilmesi ancak bu yetkilerin müeyyideye bağlanması ile mümkündür. Vergi idaresine tanınan bu yetkiler genel olarak bilgi verme, defter ve belgelerin ibrazı, denetim ve incelemeler yardım şeklindedir.

İdarenin bu yetkilerine uyulmaması fiili Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 355.maddesinde "Bilgi vermekten çekinenler ile 256, 257 ve mükerrer 257.madde hükmüne uymayanlar için ceza" başlığı altında hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Sözü edilen yasa maddesine göre işlem yapılabilmesi için bilgi ve ibraz ödevinin yerine getirilmesiyle ilgili olarak yapılacak tebliğlerde bilginin verilmesi için tayin olunan sürede cevap verilmemesi, eksik veya yanıltıcı bilgi verilmesi halinde sözü edilen ceza hükümlerinin uygulanacağı hususunun ilgililere yazılı olarak bildirilmesi gerekmektedir.

Özel usulsüzlük cezasının kesilmesine rağmen bilgi vermeyenlere yeniden süre verilerek bilgi vermeleri istenenlere bu süre içerisinde bilgi vermemeleri halinde ceza iki kat olarak uygulanır.

İdarece istenen bilgiler bazı hallerde periyodik olarak verilmek zorundadır. Böyle bir durumda söz konusu bilgilerin süresi içerisinde idareye ulaştırılması zorunlu olmaktadır.

Sözü edilen bilgilerin süresi içerisinde gönderilmesi mümkün olmuyorsa bu takdirde idareye başvurarak söz konusu bilgilerin kendilerine verilebilmesi için ek süre istenmesi de mümkün bulunmaktadır. Bu bağlamda sizden istenen bilgilerin neler olduğu konusunda bilgimiz olmadığından bu konuda ayrıntılı bir açıklama yapamıyoruz.

Veysi Seviğ


Değişen bir şey yok. Ekonomideki gidişin yanında siyasi istikrar da sallanmaya başlayınca siyasi iktidar seçim hazırlıklarına başladı. Bu da arka arkaya afların gelmesi demek. Öyle de oluyor.

Aflar birbirini izlerken, vergide nasıl bir af olacağı konusu tartışılmaya başlandı. Çünkü her af bir başka affın beklentisini doğuruyor. Bir taraftan spor kulüplerinin vergileri bir bakıma üzerine para verilerek ertelendi. Bir taraftan sosyal güvenlik borçları faizlerin yüze 85'i silinerek tahsil ediliyor. Diğer taraftan gecekondulara elektrik ve su bağlanmasını sağlayacak hafiften bir gecekondu affı geliyor. Tabii Gökçek'in bedava karpuz dağıtmasını da bu arada sayalım.

Bütün bunlar insanları bir taraftan bedavacılığa itiyor, diğer taraftan suç işlemeye. Yasal görevlerini yapmayacaksın, borçlarını ödemeyeceksin, nasıl olsa siyasiler bir seçim öncesi silerler. Seçim öncesi silinmezse nasıl olsa biri seçim vaadi olarak ileri sürer ve seçimden sonra verir. Hep böyle oluyor.

Yetkililer 'Yok' diyor ama...
Maliye Bakanı geçen hafta yeni yapılan aflarla ilgili bir soruya 2003'te yapılan vergi affına karşı IMF'nın tavrını örnek vererek yanıt veriyor. Cumartesi günü Hürriyet'te Şükrü Kızılot bu yanıtı yeni bir vergi affının işareti olarak yorumladı. Öyle mi, değil mi? Maliye Bakanlığı yetkilileri "Öyle bir çalışma yok" diyorlar.
Ama beklentiler de seçim rüşveti olarak af alınabileceği yönünde. Şükrü Hoca da spor kulüplerine getirilen ayrıcalığın Anayasa'ya aykırılığına dayanarak, Bakan'ın bu örneğini "vergi borcu olanlara yeni bir müjdenin eli kulağında" diye yorumladı.
Hep söylüyoruz: Her af adaletsizlik ve suça teşviktir ama gazetelerdeki bu tür yazılar da doğal olarak beklentileri artırıyor.

Mahkemeye götürülebilir
Spor kulüplerine sağlanan ayrıcalık Anayasa Mahkemesi'ne götürülse ya tamamen iptal edilir, ya da sadece spor kulüplerine ilişkin ibareler iptal edilerek genel hale getirilir. Ama Anayasa Mahkemesi bu davaya sadece mükellefler vergi mahkemesinde dava açarlarsa ve vergi mahkemesi de Anayasa Mahkemesi'ne başvurursa bakabilir. CHP bu affa dava açamaz. Çünkü kıyağın artırılması için verilen öneride onların da imzası var.

Sonuç: Demokraside bastıran alıyor.

Kazım YILMAZ


Her şeyin hızla değiştiği dünyada işletmelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için büyümeleri gerekiyor, küçük güzeldir efsanesi yok oluyor. Büyüme de iktisadi, teknik, siyasi, sosyal çevreye ve gelişmelere ayak uydurabilmeye bağlı.

Küçük işletmelerin, büyük, özellikle de çok uluslu şirketlerle rekabet etme olanağının neredeyse hiç kalmamış olması, onları birleşmeye, daha büyük ölçekte organizasyonlar oluşturmaya zorluyor.

Her ne kadar ekonominin iyiye gittiği iddia edilse de, ekonomik dalgalanmalar yaşanıyor. Piyasadaki dalgalanmalardan korunmanın yolu birim maliyetleri düşürmek için ölçek büyütmekten geçiyor. Türkiye’de geleneksel küçük aile işletmeleri halinde faaliyetini sürdürmeye çalışan, bünyesinde profesyonel yöneticisi mali müşaviri, avukatı olmayan, teknolojiyi kullanamayan o kadar çok küçük işletme var ki çoğunda işletmenin kasasıyla patronun cebi iç içe girmiş durumda.


Hesaplar şeffaf olmalı

KAMU kurum ve harcamalarında nasıl şeffaf bir yapı istiyorsak kendi firmalarımızda da aynı olmalı. Bunun için önce kayıt dışılığı azaltmalıyız. Ayrıca şirketlerin hesapları denetlenebilir olmalı. Devlet bünyesindeki Hesap Uzmanı, Kontrolör, Müfettiş, Denetmen, Murakıp gibi inceleme elemanları sadece işletmelerin yüzde 3’ünü denetleyebiliyorlar. Bu durumda görev bağımsız denetçilere düşüyor ki, şirketlerin bu tür mali denetim şirketleri ile çalışmaları hem kendilerini ekonomide ortaya çıkan dalgalanmalara karşı korumalarına yardımcı olacak, hem de devletin getirdiği yükleri azaltarak kurumsal bir yapıya kavuşmalarını sağlayacak. Şirketleşme gerçek anlamda ve çok ortaklı olmalı. Maliye’nin de mükellefleri teşvik edici birtakım uygulamaları var. Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarında yer alan bazı şartların gerçekleşmesi halinde devir ve birleşmelerden vergi alınmıyor.


Devir ve birleşmede vergi yok

BU muafiyetten yararlanabilmeniz için gereken şartlar şöyle;
- Her iki şirket de tam mükellef kurum olmalı.
- Devrolunacak şirketin yetkili kurulu devir kararı almalı, bu kararın Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edildiği tarihteki bilanço değerleri bir bütün halinde devralan şirketin bilançosuna geçirilmeli.
- Her iki kurumun hazırlayacağı ve müştereken imzalayacakları devrolunan kuruma ait kıst dönem veya önceki dönem KV Beyannamesi birleşmenin ilan edildiği tarihten itibaren 30 gün içinde devrolunacak kurumun bağlı olduğu vergi dairesine verilmeli.
- Devralan kurum; devrolan kurumun tahakkuk etmiş ve edecek vergi borçlarından dolayı müteselsilsen sorumlu olacağını ve diğer ödevlerini yerine getireceğini de devrolunacak kurumca verilecek KV Beyannamesinin ekinde vereceği bir taahhütname ile taahhüt edecek.


Ölçek büyütmek gerekli

- DEVROLUNACAK şirketin öz sermayesini geçmeyen zararlar, devralan şirketçe devrolunacak şirketin faaliyetini en az 5 yıl devam ettirmek şartıyla mahsup edilebilecek.

Bu şartlara uyulduğu takdirde, birleşmeden doğan kârlar vergilendirilmiyor, sadece devrolunacak kurumun devir tarihine kadarki kıst dönem kârı vergilendiriliyor. Ayrıca devir işlemleri; KDV, BSMV, Damga ve Harçlardan muaf. Yeni şirkete devredilecek taşıt için de herhangi bir vergi ödenmiyor. Aynı benzer düzenlemeler şahıs işletmelerinin birleşme ve devrinde de geçerli.(GVK’nın 81.Maddesi)

Yaşadığımız dönem ve ekonomik ortam küçük işletmelerin başta işçilik ve enerji finansmanı gibi hızla artan sabit maliyetlerle hayatını devam ettirebilmeleri için eskisi kadar uygun değil. Bu nedenle gerçek anlamda ve büyük sermayeli ve çok ortaklı şirketleşmelerin yararlı olacağını ancak böyle ölçek büyüterek birim maliyetleri düşürüp ayakta kalınabileceğini düşünüyorum. Görüldüğü gibi vergisel avantajlar da mevcut. Bu konunun üzerinde durulması gerektiğine inanıyorum.


ARİF ŞİMŞEK

İş Kanuna göre “iş sözleşmesi” bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe özel bir şekle tâbi değildir. Diğer bir ifadeyle iş sözleşmeleri için kural haline getirilmiş şekil koşulu bulunmamaktadır.

İş Kanununda sözleşmenin yazılı olarak yapılacağı koşulu sadece belirli süreli iş sözleşmeleri için düzenlenmiştir. Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur.

Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde ise işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük yada haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlü tutulmuştur.

İş sözleşmesi iki aylık süre dolmadan sona ermiş ise işveren belgeyi en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak vermek zorundadır.

İş Kanunu iş sözleşmesinin yazılı düzenlenmemesi halinde bir ceza öngörmemiş ancak işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük yada haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge verilmemesi halinde idari para cezası verileceği hükmünü düzenlemiştir.

Yazılı olarak verilecek belgede belirtilmesi istenen bilgiler aynı zaman da iş sözleşmesinde yer alması gerekli bilgilerdir.Bu nedenle işveren-işçi arasındaki iş ilişkisinin yazılı iş sözleşmesine dayandırılması kanaatimce şarttır.

Yazılı iş sözleşmesinin şekli-içeriği İş Kanununda düzenlenmediğinden kanaatimce iş sözleşmesinde aşağıdaki bilgilerin yer alması gerekir.İşçi ve işveren işin ve işyerinin niteliğine göre iş sözleşmesini diledikleri şekilde düzenleyebilirler.

Sözleşmede Yer Alması Gereken Bilgiler:

1. İşyerinin Unvanı
2. İşyerinin Adresi
3. İşverenin Adı
4. İşçinin Adı
5. İşçinin İkamet Adresi
6. İşe Başlama Tarihi
7. Deneme Süresi
8. Belirsiz Süreli İbaresi
9. Belirli Süreli İse Sözleşmenin Süresi
10. Belirli Süreli Yapılmasındaki Neden
11. Kısmi Zamanlı İse (çalışılacak gün-çalışma saati-haftalık çalışma süresi)
12. Çağrı Üzerine İse (çağrı süresi-günlük/aylık çalışma süresi)
13. Yapılacak İşin Tanımı
14. Çalışma Şekli (ayrıntılı olarak işçi bazında yapılan işe göre düzenlenmeli)

Günlük Çalışma Süresi
Haftalık Çalışma Süresi
Hafta Tatili Süresi
Esnek Çalışma Koşulları
Fazla Çalışma İzni
Genel Tatil Çalışma Onayı
Gece Çalışması
Vardiya Çalışması

15. Ücret Ödeme

Ücrete Hak Kazanılan Süre (günlük/haftalık/aylık)
Ücret Ödeme Zamanı
Ücret Ödeme Şekli (elden /banka aracılığıyla)
Ücret Benzeri Diğer Ödemeler (ikramiye/prim/sosyal yardımlar vb.)
Fazla Sürelerde Çalışma Ücreti
Fazla Çalışma Ücreti
Hafta Tatili Ücreti
Genel Tatil Ücreti

16. Yıllık İzin

Yıllık İzin SüresiBelirsiz Süreli İse Sözleşmesi İse İhbar Süresi
Yıllık İzin Kullandırma Dönemi (işin niteliğine göre önem arz eder)

17. Sözleşmenin Sona Ermesi

Belirsiz Süreli İse Sözleşmesi İse İhbar Süresi
Belirli Süreli İse Sözleşmesi İse Öngörülen Cezai Hükümler

18. İş Sağlığı İş Güvenliği

İşin Niteliğine Göre İşçiye Verilecek Eğitimler
İşin Niteliğine Göre İşçiye Verilecek Koruyucu Malzemeler
İşin Niteliğine Göre İşçinin İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda Dikkat Etmesi Gereken Hususlar

19. Özel Hükümler

Personel Yönetmeliği (işveren isterse ek yönetmelik düzenleyebilir)
İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yönetmeliği (işveren isterse ek yönetmelik düzenleyebilir)

20. İş Sözleşmesinin Onayı

İş sözleşmesi taraflarca imzalanır.İki suret düzenlenir.Bir suretinin işçiye verilmesi şarttır. İşverenlikte kalan nüsha işçi özlük dosyasında muhafaza edilir.
İş sözleşmesinin noterce onaylanması şart değildir.(yazılı iş sözleşmesi damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır)


Cumhur Sinan Özdemir
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Müfettişi -Ankara

Mali tatil, önümüzdeki hafta salı gününden itibaren başlayacak. İlk kez geçen sene uygulanan mali tatil, bazı vergi mükellefiyetlerinin yerine getirilmesi ile ilgili süreleri uzatırken bazı hakların kullanılmasıyla ilgili süreleri de durduruyor.

Buna göre Temmuz ayının 1'i ile 20'si arasındaki süre mali tatil olacak. Bu süre zarfında genel bütçeye giren vergi, resim ve harçların beyannamelerine ait verilme süreleri mali tatilin son gününü izleyen yedinci gün akşamına kadar uzamış olacak. Mali tatil uygulaması sebebiyle verilme süresi uzatılan beyannamelerle ilgili çıkan vergilerin ödeme süresi de uzayan beyanname verme süresinin son gününden itibaren üçüncü günün mesai saati bitimine kadar uzayacak. Ayrıca; mali tatilin sona erdiği günü izleyen 7 gün içinde biten kanuni ve idari süreler de, tatilin son gününü izleyen tarihten itibaren 7. günün mesai saati bitiminde sona erecek. Diğer bir ifadeyle, son günü 21-27 Temmuz tarihleri arasına rastlayan kanuni ve idari süreler, 28 Temmuz'a kadar uzayacak ve bu beyanlardan çıkacak vergiler 31 Temmuz'da ödenebilecek.

Bundan başka şu hak ve mükellefiyetlerin son günü mali tatile rastlıyorsa tatilin bitiminden itibaren 7 gün daha mühlet tanınmış olacak. Bunların birincisi; ikmalen, re'sen veya idarece yapılan tarhiyatta, vadesi mali tatile rastlayan vergi, resim ve harçlar ile vergi cezaları ve gecikme faizlerinin ödeme süresi. İkincisi tarh edilen vergilere ve/veya kesilen cezalara karşı uzlaşma talep etme veya cezada indirim hükümlerinden faydalanmak maksadıyla yapılacak müracaatlara ilişkin süreler.

Üçüncüsü devamlı bilgi verme hükümleri kapsamında verilmesi gereken bilgilerin verilmesine ilişkin süreler. Bunlara ilaveten; Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre, belirli sürelerde yapılması gereken muhasebe kayıt süreleri, dava açma süreleri ve bildirim süreleri, mali tatil süresince işlemeyecek, belirtilen süreler mali tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlayacak. Mesela, VUK hükümlerine göre yevmiye defterine kayıt süresi 10 gün. Buna göre, normalde 25 Haziran'da yapılan bir işlemin 5 Temmuz'a kadar yevmiye defterine kaydolması gerekirken, mali tatil gereği bu süre 25 Temmuz'a uzayacak. Diğer yandan; tatil süresince inceleme maksadıyla defter ve belge talep edilemeyecek, işyerinde vergi incelemesi yapılamayacak, bilgi istenemeyecek ve ihbarname gönderilmeyecek.

Ancak, kanun çıktıktan sonra Gelir İdaresi bu sürede oluşacak vergi kaybının önüne geçmek için tebliğ ile yeni bir düzenleme getirdi. Yeni düzenlemede bazı vergilerin beyan ve ödeme süresi mali tatile rastlasa bile zamanında yerine getirilmesi gerekiyor. Buna göre ÖTV, BSMV, Özel İletişim Vergisi ile Şans Oyunları Vergisi'ne ilişkin olarak verilmesi gereken beyannameler normal süresinde verilecek. Ayrıca, noterler tarafından tahsil edilen Damga Vergisi ve harç bedellerinin ilgili vergi dairesine bildirilmesine ilişkin olarak verilecek beyannameler ile süreksiz yükümlülük şeklinde değerlendirilen ve 492 sayılı Harçlar Kanunu'na göre verilen (1), (2) ve (4) No'lu beyannameler mali tatilde de kanuni sürelerinde verilecek. Bu sınırlamayla mali tatil süresi içerisinde beyan edilmesi gerekip de beyan süresi uzayan vergi, çeklere ait Değerli Kâğıtlar Vergisi ile sınırlı kalmış oldu.

Bu arada, gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil edilen vergi, resim ve harçlar mali tatil kapsamına girmediğinden, bu idarelere verilmesi gereken beyannameler normal süresinde verilecek. Vadesi mali tatilden önceye rastlayan ve vadesinde ödenmemiş borçların 6183 sayılı kanuna göre takip ve tahsiline de mali tatilin herhangi bir etkisi yok.

Görüldüğü gibi muhasebeci ve mali müşavirlerin işlerinde fazla yıprandıkları ve dinlenmeye fırsat bulamadıkları yakınmaları neticesinde çıkarılan kanun, meslek mensuplarından çok vergilerin direkt muhatapları olan mükelleflere avantaj getirmiş durumda. Bu avantaj da ödemelerini temmuz ayı sonuna kadar erteleyebilme imkânıdır. Ancak maliye çalışanlarına ilişkin hiçbir kolaylık yok. Ortaya çıkan fotoğrafa bakınca atılan taşın ürküttüğü kurbağaya değdiğini söylemek zor görünüyor.

Ahmet Yavuz

Şirketimizde çalışan personelimizin üçüncü kişilere verdiği zararları ödemek zorunda kaldık. Acaba bu tazminatı gider yazıp vergiden düşürebilir miyiz?

Kurumlar Vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içerisinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır. Safi kurum kazancının tespitinde de Gelir Vergisi Kanunu'nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır. Ticari kazancın tespitinde indirilebilecek giderler tek tek sayılmış ve ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin kurum kazancından indirilebileceği ifade edilmiş. İşle ilgili olmak şartıyla mukavelenameye, ilama (mahkeme kararı) veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar gider yazılabilir. Ancak bu ödemeler teşebbüs sahibinin suçlarından kaynaklanıyorsa indirim konusu yapılması mümkün değil. Sizin durumunuzda tazminat ödemesi işle ilgili olup, teşebbüs sahibinin şahsi kusuruna dayanmıyor. Bu yüzden söz konusu tazminat gider olarak dikkate alınabilir.

Ahmet Yavuz

Çalışanların dinlenme haklarının olduğu Anayasa'nın 50. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın bu emredici hükmü uyarınca iş mevzuatında hafta tatili ve yıllık ücretli izinlerle ilgili usul ve esaslar düzenlenmiştir.

Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz. Yıllık ücretli izin süresine rastlayan hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücretleri işçiye ayrıca ödenir. Hafta tatillerinin yıllık ücretli izin süresine eklenmesinde hafta tatillerinin bir günden fazla verildiği bazı işyerlerinde sorunlar oluşmaktadır. Bu nitelikte olan işyerlerinde hafta tatilinin bir gününden fazlası yıllık ücretli izine ilave edilmez şeklinde görüşler oluşmuştur.

İş mevzuatı hükümleri gereğince yasalardaki asgari düzenlemelerin üzerinde işçi lehine yapılan düzenlemeler geçerlidir. Bu durumda işyeri uygulaması önem taşımaktadır. Dolayısı ile geçerli olan da işyeri uygulamasıdır. İşyerinde uygulanan hafta tatili ne kadar ise yıllık ücretli izne o sürenin eklenmesi gerekir. Bu açıklamalar ışığında konuyu örneklerle açıklayalım. Aşağıdaki örnekler bir işyerinde 2 yıldan beri çalışan ve 1975 doğumlu olan işçi Ali Bey varsayımından hareketle verilmiştir.

Örnek 1: İşçi Ali Bey, haftada bir gün hafta tatili kullanmaktadır. Ali Bey yıllık ücretli iznini kaç gün olarak kullanacaktır? İş Kanunu'na göre Ali Bey'in yıllık ücretli izin süresi 14 iş günüdür. Hafta tatilleri de izin süresine ilave edileceğinden Ali Bey de haftada bir gün hafta tatili kullandığından iki haftada toplam iki gün hafta tatili kullanacak. 14 günlük izin süresine 2 gün daha ilave etmemiz gerekecektir. Dolayısı ile 01.07.2008 tarihinden geçerli olmak üzere yıllık izne ayrılacak olan Ali Bey 14 iş günü + 2 gün hafta tatili olmak üzere 16 gün yıllık ücretli izin kullanacak ve 17.07.2008 tarihinde işbaşı yapacaktır.

Örnek 2: Örneğimizdeki işçi Ali Bey haftada 2 gün hafta tatili kullanıyorsa yıllık ücretli iznini ne kadar kaç gün kullanacaktır? Ali Bey'in yıllık ücretli izni 14 iş günü, haftada 2 gün hafta tatili kullandığından her hafta yıllık izne 2 gün eklenecektir. Buna göre 14 iş günü + 4 gün hafta tatili olmak üzere toplam 18 gün Ali Bey izin kullanacak ve 01.07.2008 tarihinde çıktığı yıllık iznini tamamlayarak 19.07.2008 tarihinde işbaşı yapacak.

Örnek 3: İşçi Ali Bey, haftada bir gün hafta tatili kullanmaktadır. 15.08.2008 tarihinden geçerli olmak üzere bir yıllık izninin tamamını kullanmak üzere yıllık izine ayrılmıştır. Ali Bey'in ne zaman işbaşı yapması gerekir? Bir numaralı örnekte olduğu gibi Ali Bey'in yıllık ücretli izin süresi 14 iş günüdür.

Hafta tatilleri de izin süresine ekleneceğinden Ali Bey 16 gün yıllık ücretli izin kullanacak; ancak izninin son günü 30 Ağustos tarihine (genel tatil gününe) rastlaması nedeniyle Ali Bey'in iznine bir gün daha ilave edilecek ve 31 Ağustos 2008 tarihinde işbaşı yapması gereken Ali Bey bir gün daha yıllık izin kullanarak 01.09.2008 tarihinde işbaşı yapacaktır. Örneklerimizde yer alan işçinin izin dönüşü işbaşı yapması gereken gün, işyerindeki işçilerin toplu olarak hafta tatilini kullandığı güne rastlamış ise işçinin işe başlaması hafta tatilini takip eden iş günü olacaktır.


Arif TEMİR

Vergi kanunlarında yapılan son değişiklikler, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı uygulamasında kurumlar vergisi mükellefleri için oldukça önemli bir düzenleme öngörüyor.

Mükelleflere adeta rahat bir nefes aldıran düzenleme, transfer fiyatlandırmasında mükelleflere ceza kesilebilmesi için, hazine zararının artık bir şart haline gelmesi. Yani ilişkili kişiyle yapılan alım veya satım işleminde hazine zararı yoksa örtülü kazanç eleştirisi yapılmayacak.

Daha önceki yazılarımızda da sıkça belirtmiştik. Kurumlar, ilişkili kişilerle emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit ettikleri bedel veya fiyat üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında bulunursa, kazanç tamamen veya kısmen transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü olarak dağıtılmış sayılıyor. Mesela bir şirket, ortaklarının ortak olduğu başka bir şirkete mal veya hizmet satıyor veya alıyorsa fiyatı emsaline uygun olarak belirlemek zorunda. Yani bir şirket mal veya hizmeti üçüncü şahıslara hangi fiyattan satıyorsa ilişkili olduğu kişi ve şirketlere de o fiyattan satmalı.

Aksi takdirde transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunmuş kabul ediliyor. Bu uygulamada hazine zararının aranıp aranmayacağı hususu ise aslında uzun süredir tartışılan bir husus. Son değişiklik sonucu tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye'deki işyeri veya daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemlerde hazine zararı aranacak. Fakat bu uygulama 2008 yılının başından itibaren geçerli olacak.

Yani 2008 yılından itibaren yapılan işlemlerde hazine zararı aranacak. Peki hazine zararı ne demek? Kanun hazine zararını, emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen fiyat ve bedeller nedeniyle kurum ve ilişkili kişiler adına tahakkuk ettirilmesi gereken her türlü vergi toplamının eksik veya geç tahakkuk ettirilmesi olarak tanımlıyor. Yani hazine zararı, yapılan işlem sonucunda devletin alacağı vergide bir azalma olması durumudur diyebiliriz. Eğer işlem, toplam vergiyi azaltmıyorsa hazine zararı olmayacak.

Böylece emsaline uygun fiyat tespitinde zorlanan fakat vergi kaybına sebebiyet vermek de istemeyen mükellefler, ilişkili kişi ile yapılan işlemde hazine zararı doğmuyorsa, ceza görmekten kurtulmuş olacaklar. Örneğin (A) şirketi kâr ettiği bir yılda emsal fiyatı 100 YTL olan bir malı ortağı olduğu (B) şirketine 120 YTL fiyatla satarsa, (B) şirketi malı 20 YTL yüksek bedelle almış olduğundan örtülü kazanç dağıtmış sayılacak. Fakat (B) şirketi işlemin yapıldığı yıl zarar etmişse bu işlemden hazine zararı doğmayacak ve örtülü kazanç eleştirisi yapılmayacak.

Esasen hazine zararı sadece ilişkili kişiyle yapılan işlemin gerçekleştiği vergilendirme döneminde değil sonraki dönemlerde de aranabilecektir. Yani işlemin yapıldığı yıl hazine zararı doğmamış olsa bile sonraki yıllarda doğmuş olabilir. Bu durumda da hazine zararının varlığının kabul edilmesi gerekecek diye düşünüyoruz. Son olarak bir hatırlatma yapalım.

Hazine zararı sadece tam mükellef kurumlar ile yabancı kurumların Türkiye'deki işyeri veya daimi temsilcilerinin aralarında ilişkili kişi kapsamında gerçekleştirdikleri yurt içindeki işlemlerde aranacak. Dolayısıyla bir kurumun bir gerçek kişi ile yaptığı işlemlerde örtülü kazanç dağıtımı için hazine zararının varlığı aranmayacak. Yani bir şirket ilişkili kişi kapsamındaki gerçek kişiye mal-hizmet satarsa veya ondan mal-hizmet alırsa, bu işlemlerdeki fiyatın, hazine zararı şartı aranmaksızın, emsaline uygun olması gerekecek. Aksi takdirde cezalı tarhiyat yapılacak.


İsmail KÖKBULUT

Soru: Ben 24 haftalık hamileyim sigortalı bir işte çalışıyorum, asgari ücretten primlerim ödeniyor. Doğum ve süt parası almak için nasıl ve nereye başvurmam gerekiyor? Ne kadar para alabilirim? E.S.

Cevap: Sigortalı kadının analığı halinde, kendisi için doğumdan önceki bir yıl içinde en az 120 gün analık sigortası primi ödemiş olması koşuluyla doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise doğumdan önceki on haftalık sürede, çalışmadığı her gün için geçici iş göremezlik ödeneği verilmesi öngörülmüştür.

Sigortalı kadının, istemesi ve doktorun da uygun görmesi halinde doğumuna üç hafta kalıncaya kadar işyerinde çalışabilme ve çalıştığı sürelerin doğum sonuna ilave edilmesi imkanı bulunmaktadır. Ancak bu fıkradan yararlanabilmek için sağlık durumunun doğuma üç hafta kalıncaya kadar çalışmasına ve doğum öncesi kullanmadığı 5 haftaya kadar olan sürenin doğum sonrasına aktarılmasının uygun olduğuna dair sağlık raporu alınmalı ve SSK’na verilmelidir.

Doğum öncesi 8 haftanın başlangıcında doğum öncesi istirahata ayrılanların ya Sağlık Bakanlığı ya da anlaşmalı özel hastanelerden rapor almalarında yarar vardır. Bu raporlara istinaden doğum öncesi ve sonrası süreye ait 8’er haftanın geçici iş göremezlik ödeneği verilebilecektir.

Sigortalı kadının analığından dolayı geçici iş göremezlik ödeneğinden yararlanabilmesi;

a) Doğumdan önceki bir yıl içinde, çalıştığı işyerlerinden, kendisi adına en az 120 gün analık sigortası primi ödenmiş,

b) Doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise, doğumdan önceki on haftalık sürede işyerinde çalışmamış, olma şartlarının yerine getirilmesine bağlıdır.

İşverenlerin, kadın sigortalıların doğum öncesi ve sonrasındaki istirahat sürelerinde ücret ödeme yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak, sigortalı kadının doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise, doğumdan önceki on haftalık sürede çalışmamış olmakla beraber toplu iş sözleşmesi, işyeri yönetmeliği, takım veya ferdi sözleşmeye istinaden ya da atıfet olarak (iyilik olsun diye) işverence ücretlerinin ödenmiş olması geçici iş göremezlik ödeneğinin verilmesi mümkündür. Burada önemli olan, sigortalı kadının doğumdan önceki ve sonraki sekizer haftalık sürede, çoğul gebelik halinde ise, doğumdan önceki on haftalık sürede işyerinde çalışmamış olmasıdır.

Analık halinde verilecek ödenek ve gelirlerin hesabına esas tutulacak günlük kazanç, doğumun olduğu tarihten önceki üç takvim ayı içinde, elde edilen ve sigorta primi hesabına esas tutulan kazançlar toplamının 90’da biridir. Asgari ücretten hesaplama yapıldığında günlük kazanç 13.52 YTL olarak alınacak ve 8+8=)16 hafta için toplam 1.514.24.-YTL geçici iş göremezlik hesaplanacaktır.

Resul KURT

Soru: Limited şirkette 2001 yılından beri ücretli olarak çalışan bir kişi 2008/Ocak döneminde çalıştığı ltd. şirketten hisse alarak hem hissedar hem de şirket müdürü olarak atandı.

Aynı şahsın öteden beri bu firmada çalışması devam etmektedir. Bu şahsın hem ortaklığı hem imza yetkisi olup, aynı zamanda SSK’lı çalışması devam etmektedir. Bu şahıs için SSK’nın devam etmesi doğrumu yoksa Bağ-Kur’lu olması mı gerekiyor? H.Ö.

Cevap: Bağ-Kur sigortalısı sayılanların Bağ-Kur sigortalılığını iptal ettirmeden SSK’na tabi sigortalı olmaları durumunda veya SSK sigortalılarının bu sigortalılıkları devam ederken Bağ-Kur sigortalısı sayılmayı gerektiren bir faaliyette bulunmaları durumunda mevzuatın bilinmemesinden dolayı hizmetlerin çakışması söz konusu olmaktadır. Ülkemizde sosyal güvenliğin tekliği ilkesi geçerli olup, bir kişinin aynı anda iki farklı sosyal güvenlik kuruluşu kapsamında sigortalı olması olanaksızdır.

Limited şirket ortağı olmadan önce, bir işyerinden SSK’na bildiriliyor iseler hizmet akdine tabi çalışmaları kesintiye uğrayıncaya kadar SSK’na bildirilmeye devam olunurlar. Aynı şekilde, sigortalı olarak çalıştıkları şirkete ortak olanlar da SSK sigortalılıkları kesintiye uğrayıncaya kadar Bağ-Kur primi ödemesine gerek bulunmamaktadır. İlgili kişi için sigortalılığında kesinti oluncaya kadar, SSK primi ödenmeye devam edilmesinde sakınca yoktur.

Resul KURT

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa'nın "Limited şirketlerin amme borçları" başlıklı 35. maddesinde 5766 sayılı yasa ile yapılan değişiklik sonucunda söz konusu madde metni "Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amne alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulur" şekline dönüşmüştür. Bu hüküm söz konusu değişikliğin resmi gazetede yayım tarihi olan 06 Haziran 2008'den itibaren geçerli bulunmaktadır.

Ayrıca aynı yasa maddesine eklenen ikinci fıkra uyarınca da "Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden" yukarıdaki hüküm çerçevesinde müteselsilen sorumlu tutulacaktır.

Bu bağlamda söz konusu yasaya eklenen üçüncü fıkraya göre de "Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden" müteselsilen sorumlu olacaklardır.

Yapılan yeni düzenleme uyarınca bundan böyle limited şirket ortakları hakkında ödenmeyen kamu borçlarının takibine yönelik işlem yapılabilmesi için;
*Söz konusu amme alacağının kısmen veya tamamen borçlu konumundaki şirketten tahsil edilememiş olması veya,

*Bu borcun şirketten tahsil edilemeyeceğinin anlaşılır hale gelmesi gerekmektedir.
Her şeyden önce limited şirket ortağının kamu alacağı dolayısıyla takip edilebilmesi için; alacağın şirket malvarlığından ve kanuni temsilciden tahsil imkânının olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir. (Danıştay 4. Dairesi E. No: 2006/914,K. No: 2006/2039, Karar için bakınız, Kızılot, Şükrü. Danıştay Kararları ve Özelgeler Cilt: 8, Sf: 1407-1408)

Söz konusu yasa maddesinde değişiklik yapılmadan önce yer alan ibareye göre "limited şirket ortakları, şirketten tahsil imkânı bulunmayan" amme borcundan dolayı sorumlu tutulurken yapılan bu değişiklikle bu koşula ayrıca "tahsil edilemeyeceği anlaşılan" amme borçları da eklenmiş bulunmaktadır.

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa'nın 35. maddesi yeni birinci fıkra hükmüne göre limited şirketten tahsil edilemeyen ve takip edilmesi gereken kamu alacaklarından ikincil sorumlu olan şirket ortaklarının sorumluluklarının başlayabilmesi için açıklayıcı hüküm getirilmekte, limited şirketin amme borçlarından, eski ve yeni ortakların ne şekilde sorumlu olacakları hususu ise ikinci fıkranın konusunu oluşturmaktadır.

Dolayısıyla amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olması halinde şahısların amme alacağının ödenmesinden müteselsilen (birlikte) sorumlu tutulacakları hususu ayrıca hükme bağlanmakta olup bu sorumluluk uygulamasının Vergi Usul Yasası kapsamına giren amme alacaklarının, düzenledikleri yasalardaki ödeme sürelerinde ve/veya Vergi Usul Yasası'na göre verilen özel ödeme süreleri içinde farklı şahısların ortak olması halinde de geçerli olacaktır.

Limited ortakların sorumluluğuna esas alınan amme alacaklarının doğduğu zamanlar, dönemleri ve ödeme zamanları kriterleri, yargı kararlarında da benimsenmiş ancak bu zamanlarda farklı şahısların ortak olması halinde sorumlu tayininde kararlar için görüş birliğine varılmamıştır. Yapılan yeni düzenleme ile yargı kararları ile içtihat oluşturulmamış bu konulara açıklık getirilmesi amaçlanmıştır.

Yapılan bu değişiklikle yine yargı kararları da dikkate alınarak bu şahıslara müteselsil sorumluluk getirilmesi, bir yandan hisse devri yapan ortakların borcunu ödemesini sağlayacak, diğer yandan da devralan bu şahısların limited şirket hissesinin değerini borçluluk durumunu da göz önüne alarak belirlenmesine imkân verecektir.

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa'da değişiklik yapılmadan önce ortaya çıkan bir uyuşmazlıkta "Şirketten tahsil olanağı kalmayan kamu borçları için öngörülen sorumluluğun, ortaklık sıfatına ve ortaklık payına bağlı olduğu, hisse devri halinde devir tarihinden önceki ve sonraki dönemlere ilişkin vergi borçlarının ortaklık payının devralan ortaklardan aranması gerektiği" sonucuna varılmıştır.

Ancak bundan böyle limited şirket tüzelkişiliğinden tahsil edilemeyen kamu alacağının tahsil edilememesi nedeniyle bu defa ortaklardan aranması halinde, ortakların da söz konusu borcu ödememeleri yahut da ödeyememeleri halinde bu defa borcun doğduğu dönemde, söz konusu şirkette ortak olanlar ile devir yoluyla paydaş olanların durumu önem arz edecektir.

Bir limited şirkete ait ortaklık paylarının devrinden sonra söz konusu devirden önce oluşan kamu borçlarının takibinde yeni yasal düzenlemeye göre oluşacak takip sırası, uygulamada kanımızca bazı duraksamaları da beraberinde getirecektir.

Böyle bir durumda yasal düzenleme gereği "payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden" müteselsilen sorumlu olacaklardır.

*766 sayılı yasanın geçici birinci maddesi uyarınca 06.6.2008 tarihinde tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da geçerlidir.

Veysi Seviğ

Vergi kanunları ile vergileme işlemlerinde verginin tarafları olan devlet ile mükelleflere bazı görev ve sorumluluklar verilmiş bazı haklar tanınmıştır. Vergilemeye ilişkin mevzuat genel olarak incelendiğinde bir tarafta verginin alacaklısı durumundaki devletin daha çok vergilendirme yetkisi ve bu yetkileri nasıl kullanacağı, diğer tarafta ise mükellefin ödev ve yükümlülüklerinin neler olduğu konularının ele alındığı görülmektedir. Ülkelerin vergi yasalarında, vergileme sürecinde çoğunlukla, mükelleflerin haklarını savunmaları amacıyla baş vurabilecekleri yollar düzenlenmiş ancak mükellef hakları büyük ölçüde ihmal edilmiştir.

1990'lardan itibaren, özellikle gelişmiş ülkelerde vergi idarelerinin mükellef odaklı yaklaşımlarının öne çıkması, vergileme sürecinin daha etkin, adil ve şeffaf hale getirilmesi çalışmalarına paralel olarak birçok ülkede mükellef haklarının belirlenmesi, açıklanması, korunması ve denetlenmesi gibi hususlar öne çıkmıştır. Bu çerçevede bir çok ülkede vergi kanunlarında gerekli düzenlemeleri yapmışlardır. Ülkemizde de, gelir idaresi uygulamalarında mükellef odaklı anlayış öne çıkmaktadır. Vergi yasalarında yapılan ve yapılacak değişikliklerde de mükellef haklar konusu mükellef odaklılık yaklaşım ve uygun olarak ele alınmaktadır. Bu yazımızda vergi kanunlarımızda yer verilen ,vergi incelemeleri sürecinde mükelleflerin yararlanabileceği haklar üzerinde duracağız. Bu çerçevede mükellefin ödevlerine de kısaca değineceğiz. Mükellef haklarının tümüyle ortaya konması birden fazla yazı konusu olabilecek genişliktedir.

Vergi incelemesi ve mükelleflerin hakları

Mükelleflerin vergi incelemesine tabi olması, beyan esasına dayanan mükellefiyet uygulamasının doğal bir sonucudur. Vergi incelemesi 5 yıllık tarh zaman aşımı süresi sonuna kadar, önceden haber verilmeksizin her zaman yapılabilir.

Vergi incelemeleri sırasında mükelleflerin vergi kanunlarımızda öngörülen haklarının gözetilmesi gerekir. Bu hakların gözetilmesi vergi idaresinin mükellefe karşı yükümlülüğüdür. Bunun yanı sıra mükelleflerin de vergi incelemelerinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi için Vergi Usul Kanunu'nda belirtilen ödevlerini yerine getirmesi gerekir.

Vergi incelemesi sürecinde mükelleflerin vergi kanunlarında belirtilen başlıca haklarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

Vergi incelemesi için gelen görevlilerden kim olduklarını ve yetkilerini gösteren bir belge veya kimlik göstermelerini istemek;

Vergi inceleme elemanından, incelemenin konusunun, hangi vergi bakımından ve hangi hesap dönemlerine ilişkin olarak yapıldığının belirtilmesini istemek;

Vergi incelemesi esas itibariyle incelemeye tabi olanın işyerinde yapılır. İşyerinin müsait olmaması, ölüm, işin terk edilmesi gibi zorunlu sebeplerin varlığı veya mükellef veya vergi sorumlusu tarafından talep edilmesi halinde incelemenin ilgili inceleme elemanının dairesinde yapılmasını istemek.

Zor durum nedeniyle defter ve belgelerin istenen sürede ibrazı olanaklı değilse, ek süre verilmesini istemek (Bu süre 15 günden az olamaz);

Mükellefin işyerinde yapılan vergi incelemesinin çalışma saatleri içinde yapılmasını istemek (Tutanak düzenlenmesi ve inceleme ile ilgili emniyet tedbirlerinin alınması bu hükmün dışındadır. Ancak bu tedbirler ilgili yerdeki işleri sekteye uğratmayacak şekilde alınır);

Vergi incelemesinin her safhasında inceleme süreci hakkında inceleme elemanından bilgi almak;

Vergi incelemesine yetkili olanlarca el konulmuş olan ve onların denetim ve gözetimi altında bulunan defter, belge ve diğer vesikalar ile eşyalar üzerinde inceleme yapmak, bunlardan örnekler almak, kayıtlar çıkarmak;

Nezdinde arama yapılması halinde sulh yargıcınca verilen arama kararının gösterilmesini istemek;

Yapılan aramalar sonucunda defter ve belgelere el konulmuş olması halinde, süresi gelen vergi beyannamelerinin verilmesi ödevi ortadan kalkmadığından, beyanname düzenlemek için gerekli bilgileri alabilmek;

İhbara dayanan aramalarda, ihbarda belirtilen hususların mevcut olmadığının ortaya çıkması halinde ihbarda bulunanı öğrenmek;

Vergi incelemeleri ile ilgili görüşmelere, defter ve kayıtlarla ilgili olan yetkili serbest muhasebeci, serbest muhasebeci mali müşavir ve yeminli mali müşavirlerin kendisiyle birlikte katılmasını sağlamak yada kendisini temsilen yetkili bir temsilcisini göndermek (Mükellefi temsilen gelen kişilerin yasal olarak yetkilendirilmiş olmaları ve temsil belgesinin görüşmeler başlamadan önce inceleme elemanına verilmesi gerekir);

İnceleme sırasında gerekli görülen hallerde tutulan tutanaklara inceleme ile ilgili her türlü itiraz, şerh ve görüşlerinin yazılmasını istemek;

İnceleme sırasında fiili envanter yapılması (malların sayımı)inceleme elemanınca gerekli görülmüşse, mükellefçe yapılan ve inceleme elemanınca oylanmış giderlerin ödenmesini istemek;

Arama sonucunda el konulan defter ve belgelerin muhafaza altında olması sebebiyle zamanında yapılamayan kayıtları, defterlerin geri verilmesinden sonra 1 aydan az olmamak üzere verilecek uygun bir süre içinde yapabilmek;

Arama sonucunda muhafaza altına alınmış olan defter ve belgeler geri verilinceye kadar, tüm işlemleri tasdik ettirilecek yeni defterlere kaydetmek ve defterler geri verilince bu kayıtları geri verilen defterlere aktarabilmek;

İncelemenin sona ermesinden sonra, kendisine inceleme yapıldığına dair bir yazı verilmesini istemek;

Vergi incelemesine tabi olan mükelleflerin yükümlülükleri

Müessesenin durumuna göre, vergi incelemesi yapana uygun bir çalışma yeri göstermek ve resmi çalışma saatleri içerisinde müessesede çalışmasına (düzenleme işlemleri resmi çalışma saatleri sonrasına sarkan bir tutanağın tamamlanmasına) izin vermek;

Vergi inceleme elemanına inceleme ile ilgili her türlü açıklamayı yapmak (Bu zorunluluk hen iş sahibini, hem de işletmede çalışanları kapsar);

Gerektiğinde, incelemeyi yapanın işyerinin her tarafını gezip görmesine izin vermek, imkan sağlamak;

İncelemeye yetkili olanlar tarafından incelemenin, işletmeye dahil iktisadi kıymetlerin fiili envanterinin yapılmasına teşmil edilmesinin gerek görülmesi halinde; araç, gereç ve personeliyle bu işlemlerin yapılması için gerekli yardım ve kolaylığı göstermek;

Vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların isteyecekleri bilgileri vermek (Mükellefler, Vergi Usul Kanunu'nun 151'inci maddesinde belirtilenler hariç olmak üzere, özel kanunlarda yazılı mahremiyet hükümlerini ileri sürerek, bilgi vermekten imtina edemezler);

Yoklama veya arama sonucunda defter ve belgeler vergi inceleme elemanınca alıkonulup muhafaza altına alınmış olsa dahi, süresi gelen vergi beyannamelerinin verilmesi ödevini yerine getirmek (Mükellef beyannamesini tanzim için gerekli bilgileri defter ve vesikalardan inceleme yapanın huzurunda çıkarabilir).

Akif Akarca - Dr. Mehmet Şafak
Verginin gündemi-Dünya Online

I.GİRİŞ

Şirketlerin sahip oldukları Gayrimenkul satışları, Oldukça önemli bir konudur. Özellikle içinde bulunduğumuz ekonomik dönem içinde, şirketlerin aktiflerinde yeralan gayrimenkullerin satışı ve elde edilecek gelirin finansman sağlama yönü ile değerlendirilmesinden bahisle vergisel yönünü hatırlamakta fayda vardır.

II. KURUMLAR VERGİSİNDE YERALDIĞI ÜZERE İSTİSNA UYGULAMASI

5520 sayılı kanununda yeraldığı üzere istisnalar ve gayri menkul satışına ilişkin olmak üzere,

(1) Aşağıda belirtilen kazançlar, kurumlar vergisinden müstesnadır:
a) Kurumların;
1) ...............................................................
....................................................................
e) Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı.
Bu istisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur. Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.

İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen ya da dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.

Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.

f) Bankalara borçları nedeniyle kanunî takibe alınmış veya Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna borçlu durumda olan kurumlar ile bunların kefillerinin ve ipotek verenlerin sahip oldukları taşınmazlar, iştirak hisseleri, kurucu senetleri ve intifa senetleri ile rüçhan haklarının, bu borçlara karşılık bankalara veya bu Fona devrinden sağlanan hasılatın bu borçların tasfiyesinde kullanılan kısmına isabet eden kazançların tamamı ile bankaların bu şekilde elde ettikleri söz konusu kıymetlerin satışından doğan kazançların %75'lik kısmı. (1)


III. KDV AÇISINDAN İSTİSNA

Bununla birlikte, çok kıymetli Hocam Veysi SEVİĞ, konuya ilişkin bir yazısında’ Katma Değer Vergisi Yasası’nın 17/4-r maddesi uyarınca “kurumların aktifinde veya belediyelerle il özel idarelerinin mülkiyetinde en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile gayrimenkullerinin satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimlerle bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına karşılık gayrimenkul ve iştirak hisselerinin, müzayede mahallerinde yapılan satışlarda dahil olmak üzere bankalara devir ve teslimleri Katma Değer Vergisi'nden” bağışık tutulmuştur. Yasa maddesi bu haliyle istisna uygulamasını iki farklı şekilde düzenlemiş bulunmaktadır.

Şöyleki;
* Kurumların aktifinde veya belediyelerle il özel idarelerinin mülkiyetinde en az iki tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile gayrimenkullerin satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler,
* Bankalara borçlu olanların ve kefillerin borçlarına karşılık gayrimenkul ve iştirak hisselerinin müzayede mahallerinde yapılan satışları da dahil olmak üzere bankalara devir ve teslimler Katma Değer Vergisi'nden bağışık tutulmaktadır.
Söz konusu yasa maddesinde yer alan ve bankalara borçlu olanların ve kefillerin borçlarına karşılık gayrimenkul ve iştirak hisselerinin müzayede mahallinde yapılan satışları da dahil olmak üzere bankalara devir ve temlik işlemlerinde sahiplik ayrımına yer verilmemiştir. Dolayısıyla burada katma değer bağışıklığının uygulanabilmesi için;

*bankalara borçlu olmak
*veya kefil konumunda bulunmak

Borçlara karşılık gayrimenkul ve iştirak hisselerinin, bankalara devir ve teslimi ile müzayede mahallerinde satışı yeterli görülmüştür. Bu işlemlerin yapılması aşamasında devir ve teslimi yapanda kurum olma özelliği aranmamıştır. Diğer yandan yasal düzenleme gereği olarak istisna kapsamındaki kıymetlerin ticaretini yapanların, bu amaçla ellerinde bulundurdukları gayrimenkul ve iştirak hisselerinin teslimleri söz konusu bağışıklıktan yararlandırılmamaktadır. Bağışıklık kapsamında yapılan teslim konusu kıymetlerin iktisabında (ediniminde) yüklenilen ve teslimin yapıldığı döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen Katma Değer Vergisi ise teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınacaktır.Yasa maddesinde yer alan “iştirak hisseleri”nin devri gerçekte aynı yasa maddesinin bir başka bendinde de (17/4-g) Katma Değer Vergisi'nden bağışık tutulmuş olduğundan söz konusu düzenleme Katma Değer Vergisi uygulaması açısından mükelleflere yeni bir avantaj sağlamamıştır. Bir başka anlatımla hisse senedi ile temsil edilen iştirak hisseleri hiçbir şarta bağlı olmaksızın başlangıçtan beri Katma Değer Vergisi'nden bağışık tutulmaktadır. Yasa maddesinde yer alan kurum kavramı ise uygulamada yeteri kadar açıklığa kavuşturulamamıştır. Bu konuda Kurumlar Vergisi Yasası'nda da genel bir tanımlamaya yer verilmemiştir. Ancak söz konusu yasanın birinci maddesinde kazançları Kurumlar Vergisi'ne tabi tutulacak olan kurum ve kuruluşlar sayılmak suretiyle belirlenmiş olduğundan bu kurum ve kuruluşların aktifinde yer alan gayrimenkullerin öngörülen koşullara uygun olarak satış yolu ile devir ve teslimleri Katma Değer Vergisi'nden bağışık bulunmaktadır. Bu bağlamda da yapılan satışın vadeli olup olmaması, bedelinin tahsil edilip edilmemesi istisnanın uygulanmasına engel oluşturmamaktadır.

İstisna (bağışıklık) satış için geçerlidir. Kurumlar açısından aktiflerinde bulunan gayrimenkullerin ivazsız olarak devri intikali bağışıklıktan yararlanmaya engel teşkil etmektedir.

Katma Değer Vergisi Yasası’nın 17'nci maddesinde yer alan “istisna” hükmü “tam istisna” niteliğinde olmadığından, yasal düzenleme gereği satışa konu oluşturan gayrimenkul için yüklenilen vergiden daha önce indirim konusu yapılamayan kısım satışın gerçekleştiği dönem itibariyle giderleştirilmek suretiyle kapatılabilmektedir. Katma Değer Vergisi Yasası’nın 17/4-r maddesi 5615 sayılı “Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair” yasanın 13'üncü maddesi ile yapılan değişiklik sonucu kapsam olarak genişletilmiştir.

Söz konusu yasa maddesinin yeni şekli 04.4.2007 tarihinden itibaren geçerli bulunmaktadır. Kurumların aktiflerine dahil bulunan gayrimenkullerin satış yolu ile devir ve teslimlerinde Katma Değer Vergisi istisnasının uygulanabilmesi için geçerli olan iki sene aktifte bulunma koşulundan anlaşılması gereken söz konusu iktisadi kıymetlerin 730 gün aktifte bulunmuş olmasıdır. (2)

IV.KOOPERATİF ŞİRKETLERDE DURUM

Kooperatif şirketlerde kooperatifin aktifinde yer alan gayrimenkullerin satışından elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi istisnasından yararlanıp yararlanmayacağı konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır.
Bilindiği üzere 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun istisnaları düzenleyen 5’nci maddesinin e bendinde “Kurumların, en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların % 75'lik kısmı” nın Kurumlar Vergisinden istisna edildiği hükmü yer almaktadır.
Söz konusu istisna uygulaması ile ilgili olarak kanun hükmü bazı esaslar ortaya koymuştur.

Buna göre;
a - İstisna, satışın yapıldığı dönemde uygulanır ve satış kazancının istisnadan yararlanan kısmı satışın yapıldığı yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar pasifte özel bir fon hesabında tutulur.
b - Ancak satış bedelinin, satışın yapıldığı yılı izleyen ikinci takvim yılının sonuna kadar tahsil edilmesi şarttır. Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.
c - Menkul kıymet veya taşınmaz ticareti ve kiralanmasıyla uğraşan kurumların bu amaçla ellerinde bulundurdukları değerlerin satışından elde ettikleri kazançlar istisna kapsamı dışındadır.

Sayılan temel üç şartı birlikte taşımayan işlemler istisnadan yararlanamayacaklardır.
İstisna uygulanmasına rağmen istisna şartlarına aykırı fiilin oluşması halinde uygulanacak müeyyideler de aynı maddenin e bendinde açıklanmıştır. Buna göre;

- Bu süre içinde tahsil edilmeyen satış bedeline isabet eden ve istisna nedeniyle zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır.
- İstisna edilen kazançtan beş yıl içinde sermayeye ilave dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilen veya işletmeden çekilen yada dar mükellef kurumlarca ana merkeze aktarılan kısım için uygulanan istisna dolayısıyla zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğramış sayılır. Aynı süre içinde işletmenin tasfiyesi (bu Kanuna göre yapılan devir ve bölünmeler hariç) halinde de bu hüküm uygulanır.

İstisnaya ilişkin uygulama esasları 5520 Sayılı Kanunun 1 Sıra nolu Genel Tebliğinde “5.6. Taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan hakları satış kazancı istisnası” bölümünde yeralmıştır. Tebliğde yer alan açıklamalara göre ;

Söz konusu istisna hükmünden, dar mükellef kurumlar da dahil olmak üzere, tüm kurumlar vergisi mükellefleri yararlanabilecektir. Dolayısıyla kooperatifler de kural olarak kapsam içine girmektedir.

İstisnaya konu olan taşınmazlar, Türk Medeni Kanununda “Taşınmaz”olarak tanımlanan ve esas niteliği bakımından bir yerden başka bir yere taşınması mümkün olmayan, dolayısıyla yerinde sabit olan mallardır. BunlarTürk Medeni Kanununun 704 üncü maddesinde; Arazi, Tapu sicilineayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile Kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler olarak sayılmıştır

Kooperatiflerin durumu Tebliğde aşağıdaki gibi yer almıştır.
“Yapı kooperatiflerinin de önceki bölümlerde yapılan açıklamalar çerçevesinde söz konusu istisnadan yararlanabilmesi mümkündür. Ancak, istisna edilen kazancın özel bir fon hesabında tutulması, hiç bir şekilde ortaklara dağıtılmayarak kooperatif amaçları doğrultusunda kullanılması gerekmektedir.

İstisna uygulaması bakımından yapı kooperatiflerinde ortakların bir veya birden fazla konut veya işyeri sahibi olmasının bir önemi bulunmamaktadır.Diğer taraftan, kooperatiflerin amaçlarını gerçekleştirdikten sonra kalan fazla arsa veya konutu elden çıkarmaları halinde de doğan kazanç istisnaya konu olabilecektir.”

Belirtildiği üzere kooperatif şirketler istisna uygulaması bakımından diğer şirketlerden ayrılmamış aynı şartları taşımak koşuluyla istisnadan yararlanmaları öngörülmüştür. Diğer taraftan yapı kooperatiflerinin dışında diğer kooperatiflerin yapacakları işlemlerden doğan kazançlar da kurumlar vergisinden istisna edilebilecektir.

Kurumlar Vergisi Kanununun 5’nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan söz konusu istisnanın amacı, bu bentte belirtilen koşulların sağlanması halinde, kurumların en az iki tam yıl süreyle aktiflerinde yer alan taşınmazlar ve iştirak hisseleri ile aynı süreyle sahip oldukları kurucu senetleri, intifa senetleri ve rüçhan haklarının satışından doğan kazançların %75’lik kısmı kurumlar vergisinden istisna edilmek suretiyle kurumların bağlı değerlerinin ekonomik faaliyetlerde daha etkin bir şekilde kullanılmasına olanak sağlanması ve kurumların mali bünyelerinin güçlendirilmesidir.(3)


V.SONUÇ

Maalesef ekonomik süreçlerin gidişatlarının sekteye uğradığı dönemlerde, şirketler ellerinde tuttukları gayrimenkullerin bir bölümünü satmak durumunda kalmaktadırlar.

Bu istisnalardan yararlanabilmek için gayrimenkulun, şirket aktifinde en az 2 tam yıl yer almış olması gerekmektedir. Ayrıca Şirketlerin alım satım veya inşaat yaparak satma amacıyla elinde bulundurduğu taşınmazlar da istisnadan yararlanamayacaktır.


YARARLANILAN KAYNAKLAR
(1) 5520 SAYILI K.V.K
(2)Kaynak:Referans Gazetesi, muhasebefinans.com, (3 istanbulymmo.org.tr


Kadir Dodi
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
İşletme Yönetimi Bilim Uzmanı

Hıncal Uluç'un bugünkü duası Hırvatistan karşısında kazanılacak zafere şimdiden kilitlenmiş milyonları kızdıracak. Ancak Uluç bu duayı etmekte haksız da sayılmaz.

İşte Uluç'un köşesine taşıdığı halı isyanı:

İNŞALLAH ELENİRİZ!..
İnanın fena halde böyle diyesim geliyor.. Hatta çıkıp duaya çağırasım geliyor, mahalleyi..
Bu kahrolası Allah'ın belaları yüzünden, hem de ulusça en ihtiyaç duyduğumuz günlerde zafere lanet edip, yenilgi dilenesim geliyor..
Hep ayni hikâye.. Hep ayni trajedi..
Bir futbol maçı kazandık mı patlayan tabancalar ve durup dururken ölen masumlar..
Çek maçı biterken, Sevgili spiker kardeşim Melih sevinç çığlıkları atma yerine öğüt veriyordu başımıza gelecekleri bildiği için.. "Sakın silaha sarılmayın, sakın şarjör boşaltmayın.. Masumları öldürmeyin" diye..
Ama sarıldılar.. Cinsel iktidarsızlıklarını, eksik erkekliklerini saklamak için her fırsatta silaha sarılanlar, güya havaya saydırdıkları kurşunlarla gene, zaferi kana boyadılar.
Yığınla yaralı var.. 12 yaşındaki İzel şimdi yoğun bakımda yaşam savaşı veriyor. Çıkar mı belli değil.. Çıksa bir daha sağlıklı olur mu belli değil?..
Söyler misiniz, dünyada hangi maçı kazanmak buna değer?.
İnsan canından kıymetli bir şey var mı?. O canın bedeli var mı?..
Her zaferin ardından bu haberleri kanıksadık. En acısı da bu.. Kanıksamak.. Ateş düştüğü yeri yakıyor, ötesinin umurunda değil.

O.. ÇOCUĞUNU KİM DURDURACAK?
Bu ülkede medya medya olsa, gerçekten dördüncü güç olsa, bu yasa değişmez mi?.. Caydırıcı hale getirilmez mi?. Kutlamalarda silah gösteren ve sıkanların hayatını kaydırsak, bir daha sayabilir mi, hayvan oğlu hayvan?..
Medya medya olsa, bu Meclis'i yeni yasaya zorlamaz mı, insanlarımızın canı için..

Sıkanlar bu Meclis'te.. Milletvekili, hatta bakan var, sıkan, sıkanı teşvik eden.. O zaman İmam cemaat hikâyesi.. O film adına geçen O. Çocuğunu kim durduracak?..
Hırvat zaferi kaç cana mal olur, düşünebiliyor musunuz?..
Türkiye, yarı finale, finale çıkarsa, hele bir de Maazallah şampiyon olursa kaç masum ölür?..
Kızar mısınız bana "İnşallah eleniriz" dersem?..


19/06/2008 Perşembe
Portekiz - Almanya

Tahmini zor maç. Ama ben maçları çok fazla izleyememiş olsam da, Portekiz'in turu geçeceğini düşünüyorum.



20/06/2008 Cuma
Hırvatistan - Türkiye

Kalbimiz milli takımımızla. Hırvatistan turnuva başlamadan önce favorimdi. Bu durumda ne söylenebilir ki? Üzülerek söylüyorum Hırvatistan hala kupadaki en büyük favorim. Ama karşılarında ne yapacağı belli olmayan bir takım var. İnşallah biz kazanırız.




22/06/2008 Pazar
İspanya - İtalya

İtalya yine ite kaka çıktı gruptan. Bu saatten sonra kupayı bile alabilirler. İspanya hızlıymış, iyi oyuncuları varmış. Pazar günü görecez bakalım. Ben İspanya'nın turu geçeceğini umuyorum. Yanlız İtalya bir sürpriz yapıp İspanya'yı elerse de kimse şaşırmasın.





22/06/2008 Pazar
Hollanda - Rusya

Grup maçları sona erdikten sonra, herkesteki ortak kanı Hollanda'nın kupayı alacağı yönünde. Bense herkesten farklı düşünüyorum. Hatta daha da ileri giderek Rusya'nın Hollanda'yı eleyebileceğini ve kupayı bile alabileceğini düşünüyorum. Rusya zor bir gruptan iyi oynayarak çıktı. Başlarında Hiddink gibi bir hocaları var. Hiddink'in olması bile Hollanda'nın işinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor zaten.





Son olarak çeyrek final maçları oynanmadan, finali hangi takımların oynayacağı hakkındaki tahminimi de söyleyim.

Finalin adı: Hırvatistan - Rusya

Not: İnşallah biz Hırvatları yenersek Türkiye - Rusya olur.



Kredi kartı faizlerine sınır getirilmesine ilişkin tartışmalara da değinerek konuşmasını sürdüren Unakıtan, “’Kredi kartı faizlerine sınır getirelim’ deniliyor. Olmaz kardeşim olmaz. Nasıl getireceksin, sen rekabet düzenini geliştirmek için uğraşacaksın. O rekabet sistemi içerisinde kendi mecrasını bulur, öyle kanunla manunla olmaz bu işler. Kimse popülizm yapmasın, biz onlara karşıyız” diye konuştu.

Maliye Bakanı Unakıtan, dünyada yaşanan olumsuz gelişmelerden Türkiye’nin asgari düzeyde etkilendiğini vurgularken, Türkiye’nin birçok sıkıntısı bulunduğunu, bunların başında cari açığın geldiğini ancak finanse edilebildiği için bugün için risk olarak görmediklerini açıkladı. Unakıtan, “Bu sürekli böyle olmaz. Bununla ilgili tedbirleri almamız lazım. Türkiye’nin yapısal reformlara devam etmesi lazım. Cari açıkta kimisi 50 milyar dolar olacak, diye tahmin ediyor, kimisi 50’inn altında tahmin ediyor. Biz az olmasına çalışıyoruz ama biz az olmasına çalıştıkça dünyadaki şartlarda bunu tersine etkiliyor” dedi.

Türkiye-IMF anlaşmalarına da değinen Unakıtan, Türkiye’nin IMF ile yaptığı son iki stand by anlaşmasını başarıyla tamamladığını, yakında IMF’den bir çalışma grubunun Türkiye’ye geleceğini, “Siz nasıl başarılı oldu” onu araştıracaklarını kaydetti. Unakıtan, “Türkiye ve IMF bundan sonra ne yapacağına bir araya gelip karar vermedi. Yakında bunun da kararını verecek. Ama Türkiye kendi çıpasını ortaya koydu, orta vadeli mali çerçeve…“ dedi.

Türkiye’nin bugün 40 milyar civarında enerjiye para ödediğini vurgulayan Bakan Unakıtan, enerji fiyatları bu derece artmamış olsaydı Türkiye’nin cari açığının 2007 yılında GSMH’ya oranının 2.7 çıkacağını ancak artış nedeniyle 5.7 olduğunu söyledi. Unakıtan, akaryakıt almak zorunda olduğunu, Türkiye’nin devzajantajına olan durumların bulunduğunu anlattı. Unakıtan, akaryakıtın sadece Türkiye’de değil, dünyada pahalı olduğunu söyledi.

Türkiye’ni geçmiş dönemde yüksek büyüme gösterdiğini, AB normlarına hesaplanan borç stoklarını 2007’de yüzde 39’lara indirdiğini vurgulayan Unakıtan, “Türkiye’de büyüme eksileri var ama artık Türkiye’nin çok artıları var. İğne ile oya örer gibi dikkatle çalışıyoruz” diye konuştu.



İki Bakan'ın farklı açıklamaları KEY ödemelerini yine arapsaçına çevirdi

Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, “Konut Edindirme Yardımı (KEY) ödemelerine, Temmuz ayı içerisinde Ziraat Bankası şubelerinden başlanacaktır. Herhangi bir erteleme veya gecikmeden bahsetmek mümkün değildir” dedi.

TBMM Genel Kurulu’nda KEY ödemeleri konusunda gündemdışı söz alan CHP Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün dar gelirli vatandaşların ev sahibi olması amacıyla yapılan kesintilerin amacına uygun kullanılmadığını, memur ve işçilerin mağdur edildiğini söyledi. Yapılan kesintilerin, “elit kesimin lüks konut sahibi olmasının ardından kaldırıldığını” ileri süren Tüzün, “KEY kesintileri, sosyal değil, sosyetik konutlara yatırıldı” diye konuştu. Tüzün, KEY ödemelerinin seçim yatırımı yapılarak, yerel seçimlerden önce ödenmek istendiğini ifade etti.

Liste 21 Haziran’da

CHP’li Tüzün’ün eleştirilerine cevap veren Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan, KEY ödemelerinin yapılması için çalışmaların sürdürüldüğünü, hak sahiplerinin tespiti nedeniyle listelerin Mayıs ayı sonuna kadar askıda kaldığını açıkladı. Ödeme listesinin 21 Haziran’dan itibaren Emlak Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı’na gönderileceğinin açıklandığını kaydeden Çağlayan, KEY ödemelerine Temmuz ayı içerisinde Ziraat Bankası şubelerinden başlanacağını herhangi bir erteleme veya gecikmenin olmayacağını açıkladı.


Eylül´de Piyasaya Sürülecek Robotlar Yaklaşık 175 Dolara Satılacak

Japonlar, kız arkadaş bulmakta zorlanan bekar ve yetişkin erkekler için pille çalışan, arkadaş canlısı, şirin görünümlü robot kız arkadaş üretti.

Sega oyuncak tarafından üretilen ve "EMA" adı verilen 38 santimetre boyundaki robot, kızılötesi ışın algılayıcılarına sahip.

Sega firmasının sözcüsü Minako Sakanoue, robotların şarkı söyleyebildiğini, dans edebildiğini belirtti, robotun satışa sunulduğu ilk yıl 10 bin adet satılmasının planlandığını kaydetti.

Sözcü, bir komutla öpücük verebilen robotların Eylül ayında piyasaya sürüleceğini ve yaklaşık 175 dolara satılacağını söyledi

Bağ-Kur'lulara 21 bin YTL ödeyerek emekli olmanın formülü.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) İstanbul İl Müdür Yardımcısı Mustafa Cerit, 21 bin YTL ödeyenlerin Bağ-Kur emeklisi olabileceğini söyledi. İstanbul Mali Müşavirler ve Muhasebeciler Derneği tarafından düzenlenen ve sosyal güvenlik sisteminin masaya yatırıldığı toplantıda konuşan Cerit, Bağ-Kur üyelerine emeklilik yolunu açacak formülü açıkladı.

Cerit, bir kişinin geriye dönük hiçbir Bağ-Kur tescili yoksa yani numara almamışsa emeklilikle ilgili miladın 4 Ekim 2000 tarihinden itibaren başladığını hatırlattı. Cerit 4 Ekim 2000’den önce Bağ-Kur’a tescilli kişilerin bu durumu mahkeme kararıyla vergi mükellefiyeti veya başka belgelerle açıklayabildiklerinde arada atladıkları prim borçlarını ödeyerek aftan yararlanacaklarını ve yeni yasa ile emekli olabileceklerini söyledi.

BAŞLANGIÇ TARİHİ
Mustafa Cerit, mahkeme kararında çıkan tarihin Bağ-Kur’lunun sigortaya başladığı tarih olarak alınacağını dile getirdi. Bir kişinin Bağ-Kur’da kaydı olduğu ortaya çıkar ve bu kişi gecikmiş primlerini peşin olarak ödediğinde emekli olacağını vurgulayan Cerit “Bağkur’da yaş dolduğu zaman 25 yıl ve 9 bin iş günüyle emekli olunuyor.

Yeni yasa ertelenmezse, kayıtlı bir Bağ-Kurlu gecikmiş primlerini ödediği takdirde ki bu en fazla 21 bin 243 YTL olarak hesaplanıyor, 24 yıllık sigortalılık süresini tamamlamış olacağından emekli olmaya hak kazanıyor. Bağ-Kur’da sigortalılık tarihi mahkeme kararıyla 1982 yılına kadar götürülebiliyor” diye konuştu.

DEVLETE GÜVENİN
Toplantı sonrasında soruları yanıtlayan SGK İl Müdür Yardımcıları Murat Göktaş, Ramazan Yıldız ve Mustafa Cerit sosyal güvenlikte yapılan değişiklikler konusunda halkın devlete güvenmesini istediler.

Ramazan Yıldız, devletin üç kurumdan 43.5 milyar YTL prim alacağı olduğunu belirtirken devleti çeşitli vesilelerle dolandırmaya yeltenenlerin daha çok okumuş ve eğitim görmüş kişiler olması hasebiyle devletin de işi vicdani sorumluluğa bırakmamak için sosyal güvenliği elektronik sisteme bağladığını ve bu ağın giderek genişletildiğini kaydetti.

Yıldız “Prim borcu olana kolaylıklar tanınmıştır. Devlet zamanında prim ödemiş insanları aldatılmış durumuna düşürmemek maksadıyla borcunu ödemeyenler için ana para artı yüzde 30 gecikme cezası koyarak sistemde adaleti sağlamaya çalışmıştır” dedi.

Özürlüler konusundaki soruları da cevaplandıran Yıldız, kanunda özürlü sayılabilecek taban oranın yüzde 40 olduğunu, çalışırken yüzde 60 özürlü-lük oranına ulaşanların 10 yılda emekli olabileceklerini söyledi.

MAAŞIN YARISI EŞE, KALANI ÇOCUKLARA
SGK İl Müdür Yardımcısı Murat Göktaş ölüm durumunda yeni kanunun işleyişi ile ilgili bilgi verdi. Göktaş, yeni kanunla bir SGK’lının iş yerinde ölmesi durumunda olayın iş kazası olarak değerlendirildiğini, kurumun ölen kişinin eşine yüzde 50, çocuklarına ayrı ayrı yüzde 25, geri kalanı da ispatlanması durumunda anne ve babasına verildiğini dile getirdi.

Göktaş, şayet iş kazası olmayıp da bir kişinin iş yeri dışında ölmesi durumunda SSK’lının 900 gün, Bağ-Kur’lunun ise 1800 gün prim ödemiş olmasının arandığını ve ölüm maaşının buna göre bağlandığını kaydetti. Oturum başkanı serbest muhasebeci mali müşavir İbrahim Balcıoğlu, sigortalı olma furyasını hatırlattı.

Balcıoğlu “Yasanın emeklilik yaşı, aylık bağlama oranı gibi hükümlerinden etkilenmeme düşüncesiyle Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) il müdürlükleri önünde sigorta başvurusu için oluşturulan kuyrukların sayısal verileri ortaya çıktı. Nisan ayında Sigorta başvurusunda bulunanların 101 bin 888’i 18 yaşından küçüklerden, 337 bin 69’u da 18 ve üstü yaşlardakilerden oluşuyor.

SGK’nın verilerine göre, Nisan ayında ilk kez sigorta başvurusunda bulunanlardan 1039 kişi 0-2 yaş arası, 2322 kişi 3-5 yaş arası, 2644 kişi 6-8 yaş arası kişilerden meydana geliyor” dedi.

Kaynak: Taraf Gazetesi

Deniliyor ki zorunlu staj uygulaması çok yararlı oluyor .....

Bir kere üniversiteyi yeni bitirmiş bir insanın (örgün eğitimden bahsediyorum ) mali müşavir yanında staj yapması çok zor nedeni tamamen duygusal. Büro sahibi SMMM Asgari ücretle sigortasız adam çalıştırmak dururken neden sizin gibi tecrübesiz birine fazladan SSK primi ödesin? Ödemiyor da yani size stajyer olarak almıyor doğal olarak.Bunun yerine teknik lise mezunu arkadaşımızı alıyor sigortasız olarak uygun ücrete çalıştırıyor. Hem bu arkadaşın devamlılığı da fazla SMMM stajyerlere göre.

Peki bizim stajyer bu durumda ne yapmak zorunda kalıyor ya bedava sadece asgari ücretin yatırılması koşuluyla çalışıyor ya da bir şirkette çalışmaya başlıyor. Bizim stajyer normal olarak işletmeyi seçiyor. Büroyu seçenlerde vardır ama bunlar istisnadır Bu büroyu seçenlerin ortak noktaları vardır. Bunlar ; Maddi durumları iyidir, Üniversiteden sonra çıraklık yapmak zoruna gitmez, Ücretsiz çalışmadan dolayı aşağılık kompleksine kapılmazlar kapılsalar bile idare etmeliyim düşüncesi içindedirler ve sürekli 2 sene sabretmeliyim işi öğrenmem için burada kalmalıyım tesellisi içindedir. Normal olanı yani işletmede stajı seçenler ise işi tam anlamıyla öğrenemezler (öğrendiklerini iddia edenler var ama ben buna katılmıyorum) Şanslı olanlar şirketin resmi muhasebesine geçerler ki bunların durum diğerlerine göre daha iyidir en azından vasat değildirler. Muhasebe adına birşeyler öğrenirler fakat bu bile büroda öğrenilenin yanında çok azdır. İşletmede staj yapan diğerleri yani resmi muhasebe yapmak dışında her şeyi yaparlar. İşte mesleğimiz açısından en feci olan da budur SMMM stajyeri mecbur kaldığı için stajını yapıyor fakat iki sene hiçbir şey öğrenemiyor. Bu durumda da staj hedeflerine ulaşamıyor.

İşletmede stajın burodan farkı olmadığını iddia edenler diyor ki ; ' Büro veya işletme farketmez önemli olan kişinin kendini kitaplarla vb.. geliştirmesi ' Ee madem öyle zorunlu staj uygulaması da nedir ? kişi kendini evde de geliştirir.
Burada yapılabilecek 2 yol vardır.

Ya büro sahibi SMMM'lerin stajyer çalıştırmasını cazip hale getireceksiniz. Ya da SMMM'lerin sigortasız işçi çalıştırmasının önüne geçeceksiniz.. Tabi bu haksız rekabete yol açmayacak şekilde herkese uygulanmalıdır. Bu şartlar oluşmadan zorunlu staj uygulamasına kesinlikle karşıyım....

Şu kadarını söyleyeyim yukarıdaki yazdığım sorunlar çözülmeden staj süresini 10 yıla da çıkarsanız bir faydası olmaz. Tam tersi bu SMMM stajyerlerine yapılan bir işkencedir. Şu kadarını söyleyeyim meslek grupları ve meslek odalarından bu konuya ilişkin hiçbir tepki duymadım tam tersi herkes bu kanunun bu kısmını destekliyor. Acaba sorun bendemi yada benim gibi düşünen binlerce SMMM veya SMMM stajyerinde mi yoksa bizi anlamak istemeyen bizi yönetenlerde mi ? Ben sorunun bizde olduğunu düşünmüyorum.

Umuyorum mesleğimiz açısından herşey çok güzel olur ( Bu kanunlarla ve bu şekilde çok zor görünüyor ama mesleğin umudu biziz. )

Ali ERBİR
SMMM

Geçtiğimiz günlerde TBMM'de kabul edilen 5766 sayılı Kanun ile birçok vergi kanununda oldukça önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerin önemli bölümü hemen hemen tüm vatandaşlarımızı ilgilendiriyor.

Özellikle ev ve araba alan veya satanlar ile motorlu taşıt vergisi borcu olanları yakından ilgilendiren yeni düzenlemeler getirildi.

1- Araç satışlarında devirler artık noterlerde yapılmayacak 2 ay sonra araç satışlarında devirler artık noterlerde yapılmayacak. Araç devirleri trafik tescil şube veya bürolarındaki ilgili memurlar tarafından siciline işlenmek suretiyle yapılacak.

Devir yapılabilmesi için trafik tescil memurlarının, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi borcu bulunmadığını tespit etmesi gerekli. Vergi borcu olan aracın satış ve devri yapılmayacak. Trafik tescil şube veya büroları tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersiz olacak.

Satış üzerine trafik tescil şube veya bürolarında alıcı adına tescil belgesi veya geçici tescil belgesi düzenlenecek. Ayrıca, tescil edilmiş araçların satış ve devir işlemlerine ilişkin bilgiler işlemin tamamlanmasını müteakip en geç 15 işgünü içinde ilgili vergi dairesi müdürlüklerine bildirilecek. Satışların trafik tescil bürolarında yapılacak olması, satış işlemlerinde uzun kuyruklar oluşur mu sorusunu akla getiriyor. Vatandaşların mağdur olmaması bakımından araç satış ve devrini gerçekleştirecek tescil büro ve memurlarının yeterli sayıda olması oldukça önemli. Bunun için Emniyet Müdürlüklerinin gerekli önlemleri alacağını düşünüyoruz.

2- Motorlu Taşıt Vergisi borcu olan araçların muayenesi vergi borcu taksitlendirilerek yapılabilecek Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu'na göre vergisi ödenmemiş taşıtlara ait fenni muayene yapılamaz, denize veya uçuşa elverişli belgesi verilemez.

Dolayısıyla araçlarının muayenesini yaptırmak isteyenler vergi borcunu ödemek zorundalardı. Son düzenlemeye göre araçlarının vergi borcu olanlar, bu borçlarını 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunu'nun 48'inci maddesi uyarınca tecil ettirip taksitlendirirlerse araçlarının muayenelerini yaptırabilecekler, denize veya uçuşa elverişlilik belgesi alabilecekler. Gelir İdaresi bu hususla ilgili olarak İç Genelge yayınlayarak motorlu taşıtlar vergisi, bu verginin gecikme zammı ve trafik para cezalarının tecil ve taksitlendirilebileceğini tüm teşkilatına duyurdu.

Bu borçlarını taksitlendiren vatandaşlar yıllık % 24 tecil faizi ödemek zorunda kalacaklar. Önemli bir husus olarak belirtelim. Vergi borcunun taksitlendirilmesi vergi borcunun ortadan kalkması anlamına gelmiyor. Dolayısıyla vergi borcu taksitlendirilirse araçların muayenesi yapılabilmesine rağmen borç ortadan kalkmadığı için aracın satış veya devri gerçekleştirilemeyecek.

3- Gayrimenkul alım-satımında gerçek değer gösterilecek! Bundan böyle gayrimenkul alım-satımlarında tapuda gösterilecek değer emlak vergisi değeri olmayacak. Gerçek satış bedeli ne ise tapuda o değer gösterilecek. Gösterilecek gerçek değer, emlak vergisi değerinden düşük olamayacak. Mesela 100.000 YTL'ye satılan bir konutun emlak vergisi değeri 30.000 YTL ise tapu harcı önceden 30.000 YTL üzerinden hesaplanıyordu. Fakat yeni düzenleme sonrası harcın 100.000 YTL üzerinden hesaplanması gerekecek.

Bu değer üzerinden alıcı ve satıcı ayrı ayrı binde 15 oranında tapu harcı ödeyecek. Eğer tapuda satış bedeli düşük gösterilirse aradaki farka isabet eden harç alıcı ve satıcıdan cezalı olarak alınacak. Dolayısıyla gayrimenkul satışlarında vatandaşlarımızın, gerçek satış bedeli ne ise o tutarı tapuda beyan etmeleri ileride ceza ödememeleri açısından kendi yararlarına olacaktır.


İsmail KÖKBULUT